Sabah bana göre yazlık evimizin en güzel zaman dilimi oluyor. Kışın, balkonda çay içtiğim sabahın erken saatlerini özlüyorum. Yazlık hayata geçtiğimiz zaman bana
ritülel gibi gelen kutsanmış saatlerin tadına varıyorum. Benim çok huzurlu bulduğum bu saatleri
anlatmaya çalışacağım. Düşünün sabahın o Karadeniz'e özgü puslu havasında sabahın sessizliğini paylaşan denizin dalga sesi fonda
duyuluyor. Bu fona eşlik eden kuşlar orkestrası…
Bu orkestrada kimler yok ki… Çocuğuna ötme öğreten anne bülbül
eşimin tabiriyle makara çekerken onlara
serçeler, kargalar, martılar, saksağanlar ve adını bilmediğim değişik kuşlar. Bir gürültü kıyamet sonra yavaş yavaş sesler kesiliyor. Bu arada ben de taze
demlediğim çayımı yudumluyorum.
Kuşlar bu ara baya ilgimi çekiyor. Mesela kargaların tek eşli oluşu çok ilginç geldi. Aile ve akrabalık
bağları da oldukça kuvvetli. Sanki birlikte yaşıyorlar. Geçen sene yuvadan düşmüş bir karga yavrusuna rastladım onu elime alıp
yüksekçe bir yere bırakmak istedim. Annesi alır diye düşündüm. Tam elime
alacağım anda başımın üzerinde birden beliren kargaları
gördüm. Korkuyla kuştan uzaklaştım. Birinin yavrusu
yuvadan düşse bütün akrabalar düşen yavrunun üzerinde uçuşarak onu
koruyorlar. Yavruya yaklaşan, elleyen olursa saldırıyorlar. Devamlı gürültü yaparak kedileri korkutup, uzak tutuyorlar.
Anne
karga o kadar garip ve uzun süre ötüyor ki, ya yavru uçuyor ya da annesi bir
şekilde alıyor. Kargaların zekasına da şaşırmamak mümkün değil. Ağaçtan cevizi alıp yüksekten yere bırakıp bakıyor. Kırdığı cevizi yere
inerek yiyor. Bunu da sanırım herkes bilir. Benim yaşadığım olayı anlatayım.
Hasta olmadan önce evimin yakınındaki parkta aşağı yukarı 1 saat yürüyordum. Bu
yürüyüşler esnasında parktaki çöp kutularının dışına gelişigüzel atılmış,
deşilmiş poşetler olduğunu görüyordum. Ne insanlar var diye kızarak, çöpleri
dışına değil içine atmayı ne zaman öğrenecekler diyordum. Bir gün dikkatimi
çektiği için durdum, seyretmeye başladım. Ağaçtan uçan bir karga gelerek çöp
kutusunun üzerine kondu. Gagasıyla en üstte duran McDonalds poşetini alarak
yere bıraktı. Gagasıyla karıştırdı. Poşetin dibinde kalan birkaç patates
parçasını yedi. Meyvesuyu kutusunu da gagasıyla deldiğini, oradan da
sebeplendiğini gördüm. Ayrıca martıların da kendilerine özgü tavırları var.
Havalar soğuyunca, parktaki elektrik direklerinin üzerine üşüyen martılar
konuyorlar. Rahmetli köpeğimiz 1.Tudor'un balığa giden eşimi kayığa kadar
götürmesini hatırlıyorum. Dönüş saatinde ise, kolunda saat varmış gibi tam
saatinde sahile giden Tudor eşimi karşılardı.
Bütün
bunlar bana adı hoşuma gittiği için aldığım, ama henüz okumadığım kitabın adı
aklıma geliyor. "Hayvanların ne kadar akıllı olduklarını anlayacak kadar zeki
miyiz?"