7 Haziran 2018 Perşembe

Oynatmaya az kaldı


Bazen kendi kendime soruyorum. Neden ben her ortamda üzülen, kırılan, arada kalan oluyorum. Bu benim kendi yetmezliğimden mi? Ortam mı, şartlar mı beni böyle düşündürüyor? Üzülmek hayatımın vazgeçilmezi sanki.



Yaşlı kuşakla genç kuşağın çatışma noktasına gelip, susarak ikiye katlanan gerilimin voltajı ile son günlerdeki gerilim filmim başladı. Esasında çok yakın olup da zıt fikirlerinden dolayı ortak noktada buluşmayı beceremeyen iki erkeğin gerilimli voltajı üstüne eklendi. Evdeki evli çiftlerin mevcut gerilimden nasiplerini alarak en yakındakine yüksek gerilim hattı çekmesi de göze çarpan bir durumdu. Evin günlük düzeni içinde yapılması gerekenler, yemek saati, temizlik, çamaşır konularında herkesin bağımsızlık arzusunun yarattığı bir negatif enerji de eksik kalmadı. Yapabileceğim şeyleri yapmak isterken, hatta yaparken yakalanıp, bırakmak zorunda kalışım benim negatif enerji katsayımı çıldırma enerjisine çevirdi. Kendi gelgitlerimin ve sağılığımın içimde yarattığı yetersizlik duygusunun getirdiği negatif enerjisi işin kaymağı oldu. 



Bütün bunların sonunda bütün yollar Roma'ya çıkar misali geldiğim nokta NEGATİF. Oynatmaya az kaldı doktorum nerede ....?


4 Haziran 2018 Pazartesi

Kuşlar, ağaçlar...


Sabah bana göre yazlık evimizin en güzel zaman dilimi oluyor. Kışın, balkonda çay içtiğim sabahın erken saatlerini özlüyorum. Yazlık hayata geçtiğimiz zaman bana ritülel gibi gelen kutsanmış saatlerin tadına varıyorum. Benim çok huzurlu bulduğum bu saatleri anlatmaya çalışacağım. Düşünün sabahın o  Karadeniz'e özgü puslu havasında sabahın sessizliğini paylaşan denizin dalga sesi fonda  duyuluyor. Bu fona eşlik eden kuşlar orkestrası…



Bu orkestrada kimler yok ki… Çocuğuna ötme öğreten anne bülbül eşimin tabiriyle makara çekerken onlara serçeler, kargalar, martılar, saksağanlar ve adını bilmediğim değişik kuşlar. Bir gürültü kıyamet sonra yavaş yavaş sesler kesiliyor. Bu arada ben de taze demlediğim çayımı yudumluyorum. 

Kuşlar bu ara baya ilgimi  çekiyor. Mesela kargaların tek eşli oluşu çok ilginç geldi. Aile ve akrabalık bağları da oldukça kuvvetli. Sanki birlikte yaşıyorlar. Geçen sene yuvadan düşmüş bir karga yavrusuna rastladım onu elime alıp yüksekçe bir yere bırakmak istedim. Annesi alır diye düşündüm. Tam elime  alacağım anda başımın üzerinde birden beliren kargaları gördüm. Korkuyla kuştan uzaklaştım. Birinin yavrusu yuvadan düşse bütün akrabalar düşen yavrunun üzerinde uçuşarak onu koruyorlar. Yavruya yaklaşan, elleyen olursa saldırıyorlar. Devamlı gürültü yaparak kedileri korkutup, uzak tutuyorlar.

Anne karga o kadar garip ve uzun süre ötüyor ki, ya yavru uçuyor ya da annesi bir şekilde alıyor. Kargaların zekasına da şaşırmamak mümkün değil. Ağaçtan cevizi alıp yüksekten yere bırakıp bakıyor. Kırdığı cevizi yere inerek yiyor. Bunu da sanırım herkes bilir. Benim yaşadığım olayı anlatayım. Hasta olmadan önce evimin yakınındaki parkta aşağı yukarı 1 saat yürüyordum. Bu yürüyüşler esnasında parktaki çöp kutularının dışına gelişigüzel atılmış, deşilmiş poşetler olduğunu görüyordum. Ne insanlar var diye kızarak, çöpleri dışına değil içine atmayı ne zaman öğrenecekler diyordum. Bir gün dikkatimi çektiği için durdum, seyretmeye başladım. Ağaçtan uçan bir karga gelerek çöp kutusunun üzerine kondu. Gagasıyla en üstte duran McDonalds poşetini alarak yere bıraktı. Gagasıyla karıştırdı. Poşetin dibinde kalan birkaç patates parçasını yedi. Meyvesuyu kutusunu da gagasıyla deldiğini, oradan da sebeplendiğini gördüm. Ayrıca martıların da kendilerine özgü tavırları var. Havalar soğuyunca, parktaki elektrik direklerinin üzerine üşüyen martılar konuyorlar. Rahmetli köpeğimiz 1.Tudor'un balığa giden eşimi kayığa kadar götürmesini hatırlıyorum. Dönüş saatinde ise, kolunda saat varmış gibi tam saatinde sahile giden Tudor eşimi karşılardı.

Bütün bunlar bana adı hoşuma gittiği için aldığım, ama henüz okumadığım kitabın adı aklıma geliyor. "Hayvanların ne kadar akıllı olduklarını anlayacak kadar zeki miyiz?"