26 Kasım 2019 Salı

Açık büfe


Uykusuz gecelerimden birini daha yaşadım. Yat kalk, yat kalk. Kalkınca gece yarısı evin soğuğu hoşuma gitmedi, tekrar yattım. Yatarak oyalanayım diyorum. Uyuyamayınca da yatak batıyor. Koyun kuzu saymaca heralde bir masaldan ibaret. İnek de saysam bana hiç etkisi yok. Uykusuz kalınca düşüncelere daldım. Düşüncelerim birinci torunuma kaydı. 

Benim büyük torunum ile muhabbetim oldyukça farklıydı. O zamanlar sağlıklıydım ve 43 yaşından annane olmuştum. Bende olduğu zamanlar parka ya da Avm'ye giderdik. Bilhassa kapalı havalarda Avm'yi tercih ederdik. Oradaki çocuk oyuncakları bölümündeki tramvay ve vatmanı Alvin torunumun çok ilgisini çekerdi. Alvinden sonra atlı karıncayı tercih ederdi. Alışveriş merkezini geçtiğmiz zaman ona evde söylediklerimi hatırlatırdım. Bir tek şey isteme hakkın var ona da paramız yeterse. Yetmezse şimdi değil ama en yakın zamanda onu sana alırım. "Söz verince" dediğimde ikimiz de aynı anda 'tutulur' diye tamamlardık.

(Reklam gibi oldu ama internette karikatür bakarken en güzeli buydu.)

Avm'de önce onun isteklerine bakardık. Kitap sever, oyuncak seçerdi, karışmazdım. Ona da kasada hesap ödeyene kadar seçtiklerinin içinden bir tanesini bırakmasını isterdim. Ben alışverişimi tamamladıktan sonra kasaya gelince o seçimini yapmış olurdu. Sonra bu fikrimi kendimce geliştirdim. Dışarıda dolaşırken çocukların gözü mutlaka birşeylere kayar. Ben de dışarıda oldu bittiye gelip, bir şey almak istemem. Evde onun boyunun yetişebileceği yükseklikteki büfenin üzerine beyaz bir masa örtüsü serdim. Tabaklar içinde onun sevdiği ama iyi markalardan kek, kurabiye, çikolata, sakız, üzüm, kayısı, fındık, fıstık, elma, muz, lolipopları süslü bir şekilde koyardım. Ona da gel sana açık büfe hazırladım derdim. Ona her şey serbest derdim. Eline bir tepsi boş bir tabak verirdim. İstediğinden al istediğin kadar al sokakta bir şey istemek yok. Bir şey istersen bana anaannecim açık büfe yapar mısın demen yeterli demiştim. Sonra ben ona masal anlatırdım o da seçtiklerini yerdi. Akşam annesi ile evine giden torunum anesine yarın bana açık büfe hazırla demiş. Annesi de peki dedikten sonra gece 11 de bana telefon açıp 'Anne yine neler uydurdun nedir bu açık büfe?' diye sordu. Şimdi torunum 21 yaşında..Zaman nasıl da akıp, gidiyor. 

20 Kasım 2019 Çarşamba

Gezen çanta

Bir süredir yine yazmıyorum..Yazamıyorum. İçimden hiçbirşey gelmiyor ama bu sefer mevsim geçişi veya alıştığımız gelişigüzel dönemlerden biri değil. 

Kısa bir süre evvel ailemizin büyüğü, kıymetli ablam, görümcemi kaybettik. Amansız bir hastalık onu bizden aldı. Onun hayata bağlılığı ve verdiği mücadele örnek alınacak değerdeydi. O elinden geleni fazlasıyla yaptı fakat ömür defterinin sayfaları dolduysa ne yapsan boş oluyor.

Diğer törenler ve defin işlemi için memlekete gittik. Uçakla yaptığımız yolculuğun sonunda 2 saatlik araba yolculuğu yaptık. Vardığımızda başlamış olan törenlere katıldım. Üzüntü, yorgunluk, kalabalık ve sıcak beni çok etkiledi. Evin her tarafı  misafirlerle doluydu. Beni evin  başköşesine oturttular. Dua başladı. Benim oturduğum yerde gözüm kararmaya başladı. O anda karşımda oturan kızımla gözgöze geldik. Anladı. Hemen beni kaptılar ve boş bir odaya götürdüler. Kolonyalar döktüler ve sonra boş odada biraz dinlendim.
Dualardan sonra camiye gitmek için inilmeye başlandı. Bir sürü aile yakını beni yürürken destekledi. Bu arada kol çantam da elden ele dolaştı.

Biraz daha taziye kabul ettikten sonra sevdiğim, saydığım ablama götürüldüm. O sırada da hala aklımdan geçen tek şey vardı. Sürünerek de olsa o gün camiye ve mezarlığa gidebilmeliydim. Gidemedikten sonra o kadar yolu gitmiş olmanın bir anlamı yoktu.

Akşam  misafirlerle birlikte toplu yemek yendi. Benim çanta yine bir yerlerdeydi. Okunan dualardan sonra biz arabamıza giderken çantam beni buldu. Otele gelince hemen uyumuşum. Ertesi sabah kahvaltıda akrabalarımızın yanına geçtim. Ordan burdan konuşurken, misafir kızımız annesine "O herkesin aldığı çantadan Yaşar Teyze de almış. Nereden aldıysa biz de alalım." diyince gülmeye başladım. Lafa karışarak çantanın benim olduğunu ve taşıyacak halim kalmayınca sağ olsunlar misafirlerin yardım ettiğini açıkladım. Bir sürü kişide dolaştı ama hepsi aynı çanta dedim.

O gün uzaktan gelen misafirler vedalaşarak ayrıldılar. Sıra bize gelince herkesle vedalaşıp kapıya çıktığımda ayakkabımın yerinde olmadığını gördüm. İçeriye seslerek ayakkabılarımı sordum. Hepimiz aradık ama benim ayakkabı yoktu. İçimden kendi kendime çantadan sonra ayakkabı da gezmeye başladı dedim. Gelin kızlarımızdan birinde yedek ayakkabı vardı. Onu giymek zorunda kaldım. Mecburiyetten giydiğim değişik ayakkbılarımla aşağıya indim. O sırada yanımıza gelen küçük gelin yan komşu yanlışlıkla almış olabilir mi acaba diye sesli düşündü. Ardından yukarı çıkması ve elinde benim ayakkabılar ile dönmesi bir oldu. 

Bütün bu üzüntü ve acı içerisinde anlık da olsa aklımı aldı bu anlar...Şimdi geriye dönüp, düşününce yine güldüm. Hayat böyle bir şey işte...İnsan üzüntüden yürüyemez, bitap haldeyken bile yüzüne bir gülümseme getiren olaylar yaşayabiliyor.