28 Eylül 2015 Pazartesi

Teknoloji ve ben...

Teknoloji ürünleri insanlara kolaylık sağlamak ve zaman kazandırmak amaçlıdır. Belirli yaş gurubu için bu yenilikleri takip etmek, kabul etmek ve uygulamak hayli zordur. Genelleme yapmıyorum bu kişinin kendini zamana uydurabilmesi ile ilgili olabilir diye düşünüyorum. Bu aynı zamanda merak, istek ve gayret gerektirir.

Çocukluğumda okurken gözümde canlandırdığım şeyler denenmeye, gerçekleştirilmeye başlandı.(Jules Verne’in Aya Seyahat,Denizler Altında 20.000 fersah gibi)- Balonla seyahat, uzay araştırmaları, denizaltılar. Hayal ürünü olan şeyler gerçek hayata geçiyor. Mevcut olanlar daha geliştiriliyor. Bizler de bunları tv haberlerinde, gazetelerde görüyorduk. Keçiler inekler tarafından yenilen Anadol'dan bugünün cep telefonuna bağlanan arabalarına geldik.

Bana gelince; cep telefonu taşıyanlardanım üstelik birkaç defada değiştirdik ama yinede her fonksiyonunu bilerek kullanamıyorum. Öğrenme durumlarında zorluk çekiyorum.

Tekrar sormak için torunumu ya da evlâtlarımı beklemem gerekiyor.

Gelelim bilgisayar durumuna evimizde olan bilgisayarla hiç ilgilenmedim adeta yokmuş gibi davrandım. Bozulur diye kurcalamadım. Öğrenmek için  istek duymadım. Zaman içinde bilgisayar kullanmadığım için kendimi okuma-yazma bilmeyen biri gibi hissetmeye başladım. Birg ün gittiğimiz restaurantta cici torunumun ve oradaki diğer çocukların anne babalarının telefonunu alarak internetten çizgi film bulup seyrettiklerini ayrıca cici torunumun  bilgisayar ve Ipad kullandığını(kendine yetecek kadar) gördüm.

Kendi kendime ben de öğrenmeliyim diye düşündüm. Bana ve gereken yerleri öğrendim.

Daha öğreneceğim çok şey var. Kulakları çınlasın ağabeyim 75 yaşında bilgisayar öğrendi ve kitap yazdı. Bazen bana “galiba yanlış bir yere bastım yazdıklarım meçhul bir yöne doğru kaybolup gittiler”diye serzenişte bulunurdu. Açıkçası benim de çok başıma geldi. Artık onu da öğrendim.
Öğrendiğim şeyleri uygulamak güncel olan teknolojik terimleri anlamaya çalışmak Hoşuma gidiyor. Zamana uyum sağlamak teknolojinin getirdiği imkanlardan ve kolaylıklardan faydalanmak beni gençleştiriyor adeta. Anlaşılan her yaşta  öğrenecek bir şeyler bulunuyor. Başka bir ifadeyle özetlersek;

Öğrenmenin Yaşı Olmuyor”

21 Eylül 2015 Pazartesi

Bizim şu Bay P.

Yazılarımda Bay P.’den çok bahsettim. Şimdi sizi Bay P.  ile tanıştıracağım. Ben onunla bir
doktor muayenehanesinde tanıştım. Beni çok etkiledi. Adeta şoka girdim. Bizi tanıştıran doktor hanımın anlattıkları ile Bay P.'nin görünüşünden tahmin ettiklerim aynıydı.

Tanıştıktan sonra adeta bana yapışarak bütün hayatımı etkiledi. Beni yönlendirip, yapıp yapamayacağıma o karar verir oldu. Baktım ki; gidici geçici bir şey değil idare edebilmek adına tanımaya karar verdim. Üç buçuk senedir can-ciğer kuzu sarması gibi birlikteyiz beraberiz. Ben mesafeli seviyeli bir birliktelik yaratmaya çalışıyorum. O seviye falan dinlemiyor. Aldığım her kararın yaptığım her hareketin içinde. Her şeyi en çok o bilir. Onun istediği ve izin verdiği şeyler yapılır. Bir gün izin verir yaptırır; bir gün yaptırmaz. Adeta kas ve sinir sistemimi o idare eder. Entellektüeldir, hercaidir, maceraperesttir. Değişik durumlar yaratarak ne yapabileceğimi merak eder. Sanat dalları ile uğraşarak el becerilerini denememi ister. Katıdır, tahakküm edicidir, acımasızdır. Her an gergin bekleyiş içinde kalmaktan bende strese bağlı kalıcı titreme oluşturdu.

Yarattığı şoklarla beni kaplumbağa gibi yavaşlatır. Beni kölelik fikrine alıştırarak köle haline getirmeye çalışsa da benim isyankar ve mücadeleci ruhum buna izin vermemek için elinden geleni yapıyor. Bu da Bay P.’yi eğlendiriyor olmalı ki, ya yaptığım şeyi yapmama izin vererek mutlu olmamı seyrediyor ve sonraki atağını yavaşlatıyor yada acımasızca saldırarak beni dümdüz etmek istiyor. Ben onu tanıdım ve ona alıştım şartlar eşit olmasa da bir oyun gibi kabul etmeye çalışıyorum. Aslında iyi yada kötü değerlendirmek kişiye kalmış ama; Bay P. son derece sadık ve vefalı. Beni asla terketmeyeceğini biliyorum. İdeal çift olmasak da birlikte yuvarlanıp, gidiyoruz.

İşte bizim şu Bay P. (Cemal Nadir'in Amcabey'i)

18 Eylül 2015 Cuma

Tatil ama nasıl?

Tatil kavramını iyi değerlendirmek lazım çünkü tatil yapmak için tatile çıkmak yetmiyor.  Kafayı da yeri de iyi ayarlamak Lazım. Hangi psikolojiyle tatile çıkılıyor, tatile arkadaşla mı yoksa yalnız mı çıkılıyor?  Arkadaş kafaya uygun mu?

Derler ki insanların gerçek yüzleri;
1) Seyahate çıkınca(tatil olabilir),
2) Dünür olunca,
3) Oyun masasında belli olurmuş.

Diyen ben değilim ama. Birileri demiş. Bence biraz doğruluk payı olabilir.

Tatile gitmek için; tatil psikolojisine girmek gerekir bence. Olası tersliklere karşı esnek, hoşgörülü olmak, olabilmek sıkıntı  yaratacak durumları minimuma indirmek, etrafa görerek bakmak, yediklerinin  tadına varmak da lazım.

Sorun çözmek veya  kafa boşaltmak içinse kültür gezisine çıkma şeklinde bir tatil olabilir. Denenmiş, sorunsuz bir otelde tatil olabilir. Düşüncelerinizi ve yaşadıklarınızı havuz başında mayonuzla uzanmış, kulaklıkla müzik dinleyerek değerlendirebilirsiniz(klasik batı müziği tavsiye edilir.)

“Efkar Bast-ı Gönlümü Yine Feryâd Ediyor” modunda...

Bir ayrılık arifesinde; yada yeni ayrılmış acınızı bastırma  yolları arıyorsanız bir kadeh kırmızı şarap eşliğinde  hüzünlü şarkılar dinleyerek (bizimkilerin repertuarlarında bolca bulunur). Kendinize acırsınız. Daha sonra  beni taşıyacak kadar güçlü değildi deyip, onu suçlama moduna girersiniz. Bu arada kafayı bulursunuz. Faydası içiniz boşalmış olur.

Hayat  fazla ciddiye alınmayacak kadar kısa diyorlar. Doğru buluyorum. Kim demiş bilmiyorum.
Yüzme bilmeyen biriyle denizli tatil keyif verir mi ? Sinekten korkan biriyle ormanlı, dağlı, çadırlı tatil doğru  bir tercih sayılır mı? Açıkçası bu noktada hatırlamakta fayda var. Tatile eğlenmek için mi yoksa dinlenmek için mi gidiliyor.

Günlük rutin hayatla, işle, sorunlarla bütün bağları olabildiğince dondurmak (gazete, tv, telefon) gerek yani. Kafayı olabildiğince boşaltmak  gerekir. Tatilin bir eğlenme, dinlenme, ihtiyaç olduğunu düşünüp, her anın tadını çıkarmalı.

Sonuç: Kimi tatilden  dinlenmiş olarak, kimi yorgun döner. Tercih meselesi önemli olan.......

Iyi Tatiller!

12 Eylül 2015 Cumartesi

Sürpriz seyahat

Kızımın beğendiği ve programladığı Karadağ seyahati bizim için hoş birsürpriz oldu.
Birlikte 1,5 -2 Saatlik uçuştan sonra başkent Podgorico’ya iniş yaptık. Havaalanı
nilüfer tarlası haline gelmiş İşkodra Gölü kenarında yer almış.

Karadağ(Montenegro) 650.000 nüfuslu küçük bir ülke. Kalacağımız Budva şehrine
bol tünelli karayolu ile ulaştık. Şehir adeta iki kısımdan oluşmuş Kale. Surlarının
içindeki eski taş binalardan oluşan eski şehir ve kalenin dışında önünde Adriyatik
denizi; sırtını dağlara dayamış yeni şehir. Bizim kalacağımız yer eski şehirde yer
alıyor. Merkeze yakın şirin bir taş bina. Kale içi o kadar hoş ki; daracık taş sokakların
açıldığı küçük meydanlarda bir şövalye görür müyüm diye ortaçağ hayallerine
dalıverdim. Eski şehirde de butikler, kiliseler, kafeler, restaurantlar var. Bir de kocaman
saat kulesi bulunuyor. Hava o kadar sıcak ki, bavullarımızı bırakarak plaja gidiyoruz.

Şehirde o kadar çok plaj var ki….

Deniz beni oldukça şaşırttı. Adeta Akdeniz. Eşim kızımın ısrarıyla çıktığı balık avında dört balık kaçırmakla birlikte iki palamut tuttu. Balıkçı teknesinin kaptanı Bransisko eşimden çok sevindi. Balıkları ona bıraktık. Eşim o kadar çok mutlu oldu ki anlatamam. Kızımla komşu şehir Kotor’a da gittik . Orası da Budva gibi. Açıkçası masal gibi bir şehirde rüya gibi saatlerle dolu güzel bir tatil
yaşadık.

Özet olarak Budva; yeşil bitki örtüsünün hakim olduğu,dantel gibi girintili çıkıntılı sahilleri, kalesi, surları, eski ve yeniyi bir arada tutan şehircilik anlayışıyla çok hoşumuza gitti. Yediğimiz muhteşem deniz ürünlerinden ve nefis şaraplarından da bahsetmek zorundayım. Bu güzellikleri bize yaşatan kızıma ve damadıma da teşekkürler ediyoruz.

7 Eylül 2015 Pazartesi

Davete icabet

Eşimin arkadaş gurubunun düzenlediği “Burgazada’da yaza merhaba” gezisine katılacağımızı bildirmiştik. Geziye gideceğimiz gün yataktan berbat vaziyette kalktım. Her tarafım tutulmuş korkunç bir mide bulantısı başımı tutamıyorum. Dengemi sağlayamıyorum. Açıkçası yataktan çıkmak istemiyorum. Eşim geliriz diye söz verdik. Davete icabet etmemek ayıp olur, kahvaltı yap, ilaçlarını iç. Adanın temiz havası sana iyi gelir açılırsın diyerek beni teşvik etti. Baktım ki kendisi de gitmek arkadaşlarını görmek istiyor. İlaçlarımı içtim.

Sanki sürünerek kendimi arabaya zor attım.  Ayaklarıma taş bağlıymış gibi yerden kalkmıyor. İskeleye kadar arabada toparlanmaya çalıştım. Herkesle Burgazada’da buluştuk.

Arkadaşlar iyi göründüğümü söylediler. Seyrek görüşüldüğü için herkesin anlatacak çok şeyi vardı. Ben iyi göründüğümü sanmamakla birlikte kendim iyi hissetmeye başladım ve iyi ki kendimi zorlayıp evden çıkmışım diye düşündüm.

Hava açık ve güneşliydi. Güneşli havada deniz kenarında oturmak güzeldi. Uçuşan martıların denizden gagalarıyla balık kapmalarını seyretmek masanın yanına altına terbiyeli terbiyeli yaklaşan kedilere kargalara martılara ara sıra ne var ne yok dercesine uğrayan köpeciklere yiyecek bir şeyler vermek oldukça keyifliydi. Sohbetlerde genelde okul yıllarına ait olup bol bol kahkahayla sonlanmaktaydı. Yazın çok kalabalık olan ada baharda daha asude ve güzide idi. Kalpazankaya’da yemek yenmesi düşünüldüğü halde vazgeçerek sahilde yedik. Evde kalsaydım akşama kadar yatıp, daha çok hasta olurdum. Eşimde arkadaşlarını göremezdi. Bu güzel mevsimde güzelim adadan da mahrum kalırdım.Bulunduğum ortamlarda gerektiği zamanlarda elimden kolumdan tutarak bana yardım edecek birileri mutlaka çıkıyor.Başta eşim olmak üzere……

Çıkardığım sonuç şu: Hayatım zor.  Zorluklar karşısında yılmak, kapanmak,vazgeçmek yerine biraz gayret,biraz ısrarla gerektiğinde gurur meselesi yapmadan yardım isteyerek ve yardım kabul ederek yaşama katılmalıyım. Dışarı çıkmak ve sosyal hayata  katılmak bana iyi geliyor!

Ben Pollyanna değilim

Gün içinde hoşlandığım ve zorunda olduğum için yaptığım şeyler var. Fakat elbette benim de duygularımın ağır bastığı günler oluyor. Pollyannacılık oynamanın alemi yok.. Ben Pollyanna değilim!

Erkenden uyandım. Niyetim ödevlerimi yapmaktı. Uğraştım denedim ama olmuyor. Olduramadım. Ara verdim. Hatırlamaya çalıştım. Bilemedim. Fazlasıyla canım sıkıldı.

Vazgeçmek yok. Akşama kadar da sürse uğraşacağım.

Günlerden Cumartesi olmasına rağmen benim için bir özelliği yok. Terapi günleri dışında hiçbir günün önem ve özelliği yok. Kahvaltımı yaptıktan sonra tekrar oturdum. Olmuyor. Dün akşam cici kızım bizdeydi. O daha başka şekilde göstermişti. Aklım iyice karıştı. Zaten aklım yeni bir şeyi almakta zorlanıyor. Oysa terapistim anlattığı zaman her şey tamamdı. Gayet iyi anlamıştım. Eve geldim. Ertesi gün hiç hatırlamıyorum. Uğraştıkça canım sıkıldı çünkü yapamadım. Vazgeçmedim uğraştım uğraştım uğraştım. Kendimi tükenmiş ve işe yaramaz hissettim. Yetmiyormuş gibi tükenmişliğime birde iç sesim katıldı. Evden çıkmadım. Pijamamı çıkarmadım. Akşam oldu.

Kötüyüm, kötüyüm, kötüyüm... Bugün kendimle baş edemedim.