28 Eylül 2017 Perşembe

Kişisel alanım kutsaldır!

Zaman zaman kendi kendimi garipsiyorum. Gerçekten! Başkasının hayatına müdahale etmeyi saygısızlık olarak görüyorum. Fakat konu çocuklarım olunca kendime her zaman hakim olamıyorum. Karışıyorum. Bunu tahakküm olarak almayın. Kişisel alana müdahale çocuk da olsa büyük de olsa aynı şey. Kişisel alan deyince ilk aklıma gelen kelime mesafe. Bu mesafe sadece fiziksel değil aynı zamanda ruhsal da bir mesafe. Görünmeyen, gizli alan. Elbette bu mesafe ailem ve yabancı insanlar için farklı. Hepsinin ortak yanı ise mutlaka bir mesafe olması.


Dedim ya ben de bazen çocuklarıma karışmadan edemiyorum. Bunu yaptığımda kendimden çıkan mesafeyi sıfırlıyorum. Hatta onların kendileri için belirlediği mesafeden de çalıyorum. Yaptığım farkında olmam, yapıyor olmamı değiştirmiyor. Bunu frenlemeye çalışsam da kendimce analarıyım diye hak buluveriyorum. Koruduğumu sanıyorum aklım sıra. Ben yaptığımın farkındayım da, bana yapıldığı zaman kim ne kadar farkında bilemiyorum. Acaba onlar da fark edip, kendilerini frenlemeye çalışıyor mu?

Kişisel alanım hayatım boyunca sürekli değişti ve gelişti. Her zaman da bir müdahale vardı. Yakın zamana kadar normaldir diyip, idare ediyordum. Son zamanlarda artık bütün bardaklarım taştı ve kişisel alanıma fazlasıyla düşkün hale geldim.


Sahip çıkmaya çalışıyorum. Benim yaşımda ve sağlığımda bir insana çocukmuşcasına "Hadi artık yat." veya sanki ufak çocuğa zıttını söylerlerse yapacakmış gibi " Aman sakın erken yatma." denmesi kişisel alanıma müdahaleyi de geçiyor artık üzerinde tepinmek oluyor. Benim yerime yemek söylenmesini, dinlediğim müziğe karışılmasını, yaptığım şeyleri ne şekilde yaptığımın eleştirilmesini hiç örneklemek bile istemiyorum. Bir de bu alanıma müdahalelerini ilgi göstermek zannetmeleri beni şaşırtıyor. Ben aynısını geri yapsam ne altım kalır, ne üstüm. Bu söylediklerimi misilleme olarak söylemiyorum. Yalnızca hayatımda karşılıklı saygının kişisel alanımla ne kadar orantılı olduğunu göstermek istiyorum. İstekler ve zevkler beraber yaşayınca farklı da olsa insan orta yolu bulmayı öğreniyor.

Saygıyı kaybetmeden orta yolu bulmak emek, sabır ve hoşgörü gerektiriyor. Birçok yaşıtımda şahit olduğum gibi bende de "Bu yaşımdan sonra hiç sineye çekemeyeceğim, uğraşamam. Herkes kendi önünden yesin. " sendromu var. İş böyle olunca canım kültürüm, hayat boyu uğruna hareket ettiğim değerler camdan dışarı uçmuş oluyor. Malesef! Gelin görün ki komşunun bile bir yere giderken "Nereye gidiyorsun?" demesi aramızdaki tanışıklık seviyesine göre abese iştikal edip, bazen kocamın dahi müdahale etmediği alanıma girişi oluyor. Velhasıl samimiyetle ilgiyi, ilgiyle müdahaleyi karıştırmamak lazım. Çözümünü bulmuş olsam ben kendim uygulamış olurdum.. yani kelin merhemi, terzinin söküğü muhabbeti....çözüm önerilerine açığız efenim!

23 Eylül 2017 Cumartesi

Kadınlar kadınlar.....

Son zamanlarda kadın hakları, kadınlara yapılanlar veya kadınların yaşaması gerektiği şartlar gibi haberler facete ve hatta genel olarak gazetelerde de gündemi oluşturuyor. Baktım ki haberlerden kaçamıyorum! İnsanın içinden kadınlar kadar taş düşsün kafanıza demek geliyor. 



Sonra acaba hep mi böyleydi diye düşündüm. Korunaklı bir ailede büyüdüm. El üstünde tutuldum ama bir yandan da o zamanlar kadınların okumasından ziyade iyi ev kadını olmaları ön plandaydı. Yani iyi ev kızı olmayı da öğrendim. Çok içimde kalmış olsa gerek ki sık sık yazıyorum, okumak istediğim halde okuyamadım. Evlenip, çocuk çoluğa karışmak çok mühimdi o zamanlar! Toplumda kadının yerinden çok ailede kadının yerini düşünürken buluyorum kendimi. Cumhuriyet tarihine ve kadının yerine girersek bu yazı çok uzar. Özetle bugünkü gibi kadının ezildiği değil kadının el üstünde tutulduğu bir kültürel mirasımız var esasında. Hanım lafının "han" kelimesinden gelip, benim hanım anlamında olduğunu biliyor muydunuz?

Tesadüf yazımı yazdığım bugün evlenme yıldönümüm. 45 senelik evlilik hayatımda her zaman fikrim
sorulmuş, sonuçta eşimin uygun bulduğu olmuştur. Seçenekleri ben hazırlarım. Piyasa araştırması yaparım, ararım, dolaşırım. Sonuçta eşim bakar karar verir. Bu alınacak eşyada da eve gelecek misafire ikram olarak düşündüğümüz yemek menüsünde de böyle. Alışmışım herhalde ki itiraf etmeliyim aslında bu bana kolaylık sağlıyor. Özellikle ikram gibi konularda ben yine bildiğimi okuyorum… Bazı  ilaveler yaptığımı masada görüyor. Ses çıkaramıyor. Burada konu fazla ikramın  misafiri rahatsız edeceği kaygısı. Bu bizim ailede sadece eşime ait bir kaygı. Ben öyle düşünmüyorum.

Son birkaç yıldır artık kararlarımda daha bağımsızım. Kendimle ilgili kararları kendim veriyor ve uyguluyorum. Üstüne basa basa kendim diyorum çünkü öyle değildi. Sonuçta  “sen çok değiştin” deniyor. Doğrudur ama  ben böyle  daha mutluyum. Bu halimle kendimi olgun, erişkin bir Cumhuriyet kadını olarak görüyorum ve bu beni mutlu ediyor.


7 Eylül 2017 Perşembe

Güvenlik önemlerimi alıyorum!

Bu sene önceki yıllara göre kendimi çok daha iyi hissediyorum. Kendimi iyi hissetmeme rağmen güvenlik tedbirlerimi elden bırakmıyorum. İçinde bulunduğum seneden itibaren sanırım beş yıl yaşarsam bu halimi koruyabilirim diye düşünmek ve buna inanmak istiyorum. Çok şükür Parkinsonlu görüntüsünden kurtuldum. Bakışlarım, yürüyüşüm herşeyim normal. Normal hissediyorum, hissedince de öyle göründüğümü düşünüyorum. Benim hissettiğimi görenlerin söyledikleri de destekliyor. Bu durum bana moral veriyor. Moralim düzgün olunca da hayatımı daha rahat devam ettirebiliyorum.

Dikkat ettiğim belli başlı şeyler var. Bunlar,

1. Merdiven çıkmakla yokuş çıkmak arasında tercih yapmam gerekirse merdiveni tercih etmek. Mesela yazlıkta denize giderken yokuşu rahat iniyorum. Dönüşte ise merdiveni tercih ediyorum. Yokuştan çıkmaya mecbur kalırsam da geniş S'ler çiziyorum.

2. Evde yalnızsam, dışarı çıkarken bakmak için çıkış kapısına görebileceğim şekilde notlar yapıştırıyorum. Işıkları unutma, ocağa bak, anahtar almayı unutma gibi şeyler yazıyor notlarımda.

3. Evde masa başı işim varsa ocaktaki yemeği unutmamak için alarm kuruyorum. Bunu daha önce olduğu ve hiiiiç üstüme alınmadan başkası yemeğini unutmuştur diye düşündüğüm için yapmaya başladım.

4. Arada parmaklarım kilitlenmeye başladığı için birşey soymam gerektiğinde yardım istiyorum. Ya uğrayan birilerinden yardım istiyorum yada kimse yoksa haşlayıp elimle soyarak bıçak kullanmamanın yolunu buluyorum.

Geçen senenin çok seyredilen dizilerinden biri olan Paramparça'daki başrol oyuncularından biri rol icabı Parkinsonluydu. Bir ayak kilitlenmesi sahnesi görmüştüm. Onu gördükten sonra çok etkilenmiştim. Kendimce tedbir olsun diye mutlaka yaya geçidinden ve mümkünse herkesle beraber karşıya geçmeye başlamıştım. Yine öyle yapmakla birlikte öğrendiğime göre  bu kilitlenme birden olmuyormuş. Önceden bazı belirtiler veriyormuş. Oturup, kalkarken zorluklar yaşanmaya başlıyormuş.

Sanırım benim en büyük şansım terapistimi haftada iki gün görmem. Böylelikle hem o değişikleri fark edebiliyor hem de ben düzenli aktarımda bulunabiliyorum. Şimdi önümüzdeki 5 sene olabilecekleri düşününce çok da hayal edemiyorum. Ama gün geçtikçe ve semptomlarım değiştikçe güvenlik önlemlerimi de onlara göre değiştirip, artırmayı planlıyorum.