Son zamanlarda kadın hakları, kadınlara yapılanlar veya kadınların yaşaması gerektiği şartlar gibi haberler facete ve hatta genel olarak gazetelerde de gündemi oluşturuyor. Baktım ki haberlerden kaçamıyorum! İnsanın içinden kadınlar kadar taş düşsün kafanıza demek geliyor.
Sonra acaba hep mi böyleydi diye düşündüm. Korunaklı bir ailede büyüdüm. El üstünde tutuldum ama bir yandan da o zamanlar kadınların okumasından ziyade iyi ev kadını olmaları ön plandaydı. Yani iyi ev kızı olmayı da öğrendim. Çok içimde kalmış olsa gerek ki sık sık yazıyorum, okumak istediğim halde okuyamadım. Evlenip, çocuk çoluğa karışmak çok mühimdi o zamanlar! Toplumda kadının yerinden çok ailede kadının yerini düşünürken buluyorum kendimi. Cumhuriyet tarihine ve kadının yerine girersek bu yazı çok uzar. Özetle bugünkü gibi kadının ezildiği değil kadının el üstünde tutulduğu bir kültürel mirasımız var esasında. Hanım lafının "han" kelimesinden gelip, benim hanım anlamında olduğunu biliyor muydunuz?
Tesadüf yazımı yazdığım bugün evlenme yıldönümüm. 45 senelik evlilik hayatımda her zaman
fikrim
sorulmuş, sonuçta eşimin uygun bulduğu
olmuştur. Seçenekleri ben hazırlarım. Piyasa araştırması yaparım, ararım, dolaşırım. Sonuçta
eşim bakar karar verir. Bu alınacak eşyada da eve gelecek misafire ikram
olarak düşündüğümüz yemek menüsünde de böyle. Alışmışım herhalde ki itiraf etmeliyim aslında bu bana kolaylık
sağlıyor. Özellikle ikram gibi konularda ben yine bildiğimi okuyorum… Bazı ilaveler yaptığımı masada
görüyor. Ses çıkaramıyor. Burada konu fazla ikramın misafiri rahatsız
edeceği kaygısı. Bu bizim ailede sadece eşime ait bir kaygı. Ben öyle düşünmüyorum.
Son birkaç yıldır artık kararlarımda daha bağımsızım. Kendimle ilgili kararları kendim veriyor ve uyguluyorum. Üstüne basa basa kendim diyorum çünkü öyle değildi. Sonuçta “sen çok değiştin” deniyor. Doğrudur ama ben böyle daha mutluyum. Bu halimle kendimi olgun, erişkin bir Cumhuriyet kadını olarak görüyorum ve bu beni mutlu ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder