28 Kasım 2018 Çarşamba

Hayalimde ben..

Bu yazıyı yazarken aklımda arka fonda şu şarkı çalıyordu:
https://www.youtube.com/watch?v=Wfg0yXbkYAc

İnsan yetilerini kaybetmeye başlayınca hala yapabiliyor olsaydım nelr yaparsım diye düşünmeden edemiyor. 
Eskiden olduğu gibi rahat yürüyebilseydim yeniden seyahat güzergahımda Asya
kıtasına öncelik tanırdım. Eskiden beri çok görmek istediğim Nepal’i ilk sıraya koyardım. Bu büyük programları unutmadım ama artık imkansızlaştı. 

Hadi uzak seyahatlr, programlar olmasa günlük yapmak istediklerimde farklı olurdu. Mesela sabah uyanınca midemi boş bırakmamak adına bir bitki çayı ve iki galeta yedikten sonra yürüyüşe çıkardım. Bir saat civarı yürüdükten sonra kahvaltımı yapar, bir arkadaşımla 11:00-11:30 gibi kahve içmek üzere sözleşirdim.  Dışarıda bir yerde sözleşir ve oraya kendi arabamı kullanarak giderdim. Öğleden sonra bir sinema yapardım. Saat 17:00 gibi kendimi şımartır çay partisi düzenlerdim. Saat 6:00-8:00 arası hafif bir yemek(et-salata) hazırlardım. Gece müzikli bir yere gitmek isterdim. 

Bu noktada bir Nasrettin hoca fıkrası aklıma geldi. Hoca bir yerden bir yere giderken karşısına bir yokuş çıkmış. Hoca bir yokuşa, bir de yokuştan çıkanlara bakarak yüksek sesle,  “Ah be hoca!” demiş. “Gençken bu yokuşu koşarak çıkardın değil mi?” demiş. Herkes gidip, yalnız kalınca kendi kendine “Hoca! Hoca! Sen ne çabuk unuttun kendini.” demiş. “Sen o zaman da bu yokuşu zor çıkardın.”

Sözün kısası hayal etmesi iyi güzel de hakikaten sağlığım ve fiziksel kondisyonum yerinde olsaydı bile ne kadarını yapardım bilemiyorum..


24 Kasım 2018 Cumartesi

Ara

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba demek istiyorum. Uzun bir ara derken kendimi özel bir proje üzerinde çalışmak üzere programladım. Bu sebepten blog yazılarıma da uğraştığım diğer aktiviteleri de biraz ihmal ettim. 

Ah! Bu arada az daha unutuyordum. Hastalandım! Ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadan hastalandım. 

Bay P. zaten sinirlerimle oynamayı çok seviyor. Hastalık öncesi ve esnasında iyice beter oldum. Hava güneşli olunca dışarı çıkmak istedim. Evde yalnız olduğum için üstümü yardımsız giyinmem gerekiyordu. Uğraştım, uğraştım, uğraştım...O kadar yoruldum ki ağlamaya başladım. Dışarı çıkma hevesim kayboldu. Bir üşüme gelince hemen yattım. Uzun lafın kısası berbat bir duruma geçiş yaptım. Ayaklarıma ağırlık bağlanmış gibi oldu, uyuştu. Ayaklarımı yerden kaldıramadım. Dilim dolaştı. Müthiş bir paniğe kapıldım. Ağladım. Bu sefer başım ve gözlerimde de ağrı başladı. Vücudumda seyirme hissi de bütün bu olanlara eşlik edince ne yapacağımı şaşırdım. Doktorumun verdiği ilaçları ve doktorumun verdiği ağrı kesıciyi içtim ve yattım. Gece tuvalete bile yardımcımla  gittim. Sabah kızım geldi en yakın hastanenin aciline götürdü tansiyon ilacımı içmiş olmama rağmen ölçüldüğünde 18 -10 du. Hala desteksiz yürüyemiyordum. Acile yatırdılar. Malum bir sürü tahlil yaptılar. Serum bitince eve geldik. Ben yine kollardayım. 

Bir panik, bir panik… 

Böyle kalır mıyım korkusu!

Evde birkaç gün daha bastonla yürüdüm. Baston olarak kayak batonlarından birini kullandım. Tahlil sonuçlarına göre enfeksiyon çıktı. Enfeksiyon Parkinson’un üzerimdeki etkisini artırmış. Meğer nörolojik hastalıklarda enfeksyonlar genel durumu daha da çok etkilermiş. Neyseki son yaptırdığım kültür sonucu temiz çıktı. OH! 

Gayretle, zorlayarak bastonu bıraktım. Velhasıl bu sefer atlattım çok şükür... Bir sonraki doktor ziyaretimde çay içmek dileğiyle..