İnsan
gençken yaşlılığı düşünmüyor. Daha çok günlük, aylık, senelik düşünceler içinde
kalıyor. Gençlik ve o dönemlerin telaşı zamanı dolduruyor. Yaşlılık bana çok
uzakmış gibi gelirdi. Titanik batmaz misali... Yaşlılık fikrini şimdi bile kabul etmek istemesem de;
çocuklarımın evli barklı olgun yaşta olmaları, dünya tatlısı torunlarımın
varlığı beni
büyük hanım statüsüne oturtuyor. Bir de yaşlılık promosyonları var üstümde. Tansiyon, insülin
direnci ve en büyük piyangom sayılan Bay P.'m var.
Şehirde
yaşayan şanslı genç yaşlılardan biriyim. Oturduğum binada asansör var. Ayrıca evimin
etrafında 3 tane park mevcut. Şehirde o kadar çok kuruluş, etkinlik ve
dernek var ki yetişmek mümkün değil...Bunların içinde yaşlılık ile ilgili ve yaşlılara yönelik olanlar da var. Bunlara
tesadüfen gazete, dergi, televizyon gibi mecralarda rastlıyorum. Sonra unutuyorum. Akademisyenlerle dolu
olan bu dernek benzeri kuruluşların alt yapısı yok, iletişimi yok, oysa ki benim
apartmanıma gençten çok yaşlı var. Sadece benim oturduğum yerde değil genel olarak ülkemizde gitgide artan bir yaşlı nüfusu var. Kendi kendine yeten var. Bakıma ihtiyacı olan
var.
Bu bir kere adını görüp, duyup da unuttuğum dernekler acaba yaşlanan nüfusa ulaşmak için ne yapıyor? Yaşlıların ihtiyaçlarını öğrenmek adına kendileriyle ve yakınlarıyla irtibata nasıl geçiyorlar? Derneklerin yaşlılardan ve yakınlarından beklentilerinin ne olduğunu nasıl belirliyorlar? Bu sorular daha sadece buzdağının tepesi.
Bulunan
sponsorlarla yapılan reklam kampanyalarıyla, ilan, afiş ve bilboardlarla
duyuru yapsalar da böylece insanlar nereye başvuracaklarını bilseler hiç olmazsa diye düşünmeden de edemiyorum.
Enginde yavaş yavaş günün minesi soldu,
Derdin bana arkadaş,
Bugün de akşam oldu....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder