23 Mayıs 2019 Perşembe

Üç ok


Hasta olan görümcem Antalya'daki hastaneden İstanbul'da bir hastaneye geçiş yaptı. Ertesi gün  ameliyat olmasına karar verildi. Çok zayıflamış olması beni endişelendiriyordu.

Stresin Bay P. kontrolündeki vücudumdaki etkisini yavaştan öğrendim ancak insan aile söz konusu olunca yanında olmak istiyor. Ameliyat sırasında sağım solum atmaya başladı. Ayaklarım şiştiği için kaldırınca, ağrı başladı. İndirsem bir türlü, kaldırsam başka türlü dert oldu. Ameliyatın iyi geçtiğini öğrendik. Bu güzel haberi alınca toparlar gibi oldum. Fakat kendi vücudumu küçümsemişim. Evde ateş bastırdı. Grip oluyormuşum gibi her tarafım kırıldı. İki gün yorgan döşek yattım. Ağrılarım da gezerek devam ediyor.

Bununla ilgili güzel bir fıkra biliyorum.

Ağrılarla başı dertte olan bir kadın doktor doktor gezmekteymiş. Kimse derdine çare bulamamış. Son doktorun verdiği ilaçları alırken eczanede karşılaştığı arkadaşına derdini anlatıyormuş. Anlatılanlara kulak misafiri olan eczacı: "Benim tanıdığım bir doktor var. Böyle hastalıklara bire bir çare bulur."  demiş ve adresini vermiş. Kadın verilen adrese gitmiş ve doktora, "Benim derdime çare bulabilir misiniz? Ağrısız geçen tek günüm yok. Bir gün midem, bir gün başım, bir gün ayağım ağrıyor." demiş. Doktor derdini anladığını, bir ilaç hazırlayacağını ama malzemenin bir kısmının yurtdışından getirteceğini söylemiş. Kadın teşekkür edip, gitmiş. Hastanın hastalık hastası olduğunu anlayan doktor zararsız bir eriyik hazırlatmış ve içindekilerin İngilizce yazılmasını tembihlemiş. İlaç geldiği zaman şişenin üzerine 3 tane ok çizmiş ve hastayı çağırmış.
Hasta geldiğinde nasıl kullanacağını anlatmış. Hasta okları sorduğu zaman ilacın etkisini vücutta doğru yere yönlendirmek için olduğunu söylemiş. "Miden ağrıyorsa yukarı doğru olan oka dokunuyorsun." diye de örnek vermiş. Bir hafta sonra hasta elinde çiçeklerle teşekküre gelmiş. 
"Derdime derman oldunuz. İlacınız sayesinde ağrılarım geçti." demiş...         



7 Mayıs 2019 Salı

İpleri koparmadan


Kendim de ne durumda olduğum konusunda sanırım yeterince açıklama yaptım. Hep umut ettim. Hep olmayacak duaya amin dedim ama artık düşünüyorum. Artık parmağımı oynatacak halim kalmadı. Benim durumumda olan bir sürü insanın aynı düşüncede olduğunu tahmin ediyorum. Ruh halimi şöyle bir soruyla anlatayım; Düşünün ki en sevdiğiniz yemek önünüzde ama eliniz, kolunuz, dişiniz yok sadece seyrediyorsunuz. Ne hissedersiniz? 

Ama madalyonun iki yüzü var mücadele ya da felaket. Bu felaket ölümden beter. İnsanın vücudu üzerindeki kontrolu yavaş yavaş kaybetmesi tabiki bir felaket. Hareket etmek, doğal ihtiyaçlar, tuvalet, yıkanma her şey kasların koordinasyonuyla oluyor. Bunun üzerine bir de Bay P.' nin göbeğini hoplatarak gülmesi eklenince diyorum ki; Son nefese kadar mücadele! İpler zaman zaman gerilir. Önemli olan bu gerginlikleri, ipleri koparmadan atlatabilmek bence. Dağa tırmanırken topuklu giymemek lazım tabi...