21 Ocak 2020 Salı

Göl mayalanır mı?


Yaşımla birlikte hayat amacımın değiştiğini fark ettim. Çocuklarım küçükken yürüsün sağlıklı büyüsün bezini atsın konuşsun derken onlarla birlikte ben de büyüdüm. Zamanı geldi üniversite sınavlarını kazanmaları en önemli amacım oldu (anılar şiirinde olduğu gibi). Zamanla onlar toplum içinde yerlerini aldılar. Yaşım ilerledi yaşla gelen halleri sahiplendim. Artı bir de parkinson geldi. Geçen zamanla ve hastalığın etkisiyle hareketlerim yavaşladı ve evin en büyüğü olmamdan dolayı yardım teklifim kabul edilmediği gibi yapabileceğim şeylere engel olundu. Hizmet ederken hizmet edilen durumuna geçtim. Parkinson bütün negatifliğine rağmen kendi işimi kendim yapamadığım için bana boş zaman kazandırdı. Bu boş zamanı istediğim ve yapabilirliğim oranında değerlendiriyorum. Şimdilerde hayat amacım hiç düşünmediğim şekilde değişti. Yazdığım şiir yaptığım resim titizlenme sebebim oldu. İyisini ve daha iyisini yapma gayreti içerisindeyim. Amacım yazdığım şiirleri bir kitapta toparlamak yani bir şiir kitabı çıkarmak. Gönül bu ister de ister ayrıca olasılığın şans ve tesadüfe bağlı olarak bir şiirimi şarkı haline getirme amacı taşıyorum. Gayret var istek var emek var. Şimdi Nasreddin hocaya sıra geldi. Köylüler bir göl kenarında hocayı görüp ne yaptığını sorarlar. Hoca da göle maya çaldığını söyler. Hiç olur mu hoca der köylüler göl maya tutar mı? Hoca bir an durup ya tutarsa demiş. Öyle ya benimki de ya olursa?



Anılar


Oturup düşündüğüm zaman
Anılar  gözümde tazelenir
Daha dün gibi dediğim şeyler
Bir anda canlanır ve yaşlanır
Daha dün gibiydi gençlik yıllarım
Endişelerim vardı çocuklarıma dair
Endişelerim vardı geleceğe dair
Aylar yıllar geçti
Takvimden yapraklar düştü birer birer
Mevsimler  değişti
Çehreler  değişti zaman degişti
Küçükler büyüdü
Büyükler daha da büyüdü

Hayata dair cevaplanmamış sorular
Anılarda  kaldı

9 Ocak 2020 Perşembe

Seneye giriş


Ritüel haline getirdiğim senelik değerlerlendirmemi bu sene de yapıyorum. Geçen sene kitap okuyamıyordum. Bu sene de okuyamıyorum. Geçen sene fiziksel aktivitem evde haftada iki saat fizik tedavi seansıydı adeta. Daha az evden çıkıyordum. Bu sene fizik tedavi eşliğinde kendimi dışarı atıyorum. O uyuşuk halim dışarıdayken hafifliyor sanki...Dışarısının iyi geldiğini fark ettim. Arkadaşımla da bol bol geziyoruz. Trene binip, Tuzla'ya bile gittik. Daha önce de Florya'ya gitmiştik. Bakalım daha nerelere gideceğiz. Düşüncesi dahi mutlu ediyor.

Aslına bakarsak bu sene aile olarak çok yıprandık. Çok hastalıklı bir sene geçirdik. Kaybımız oldu. Hastalığım için de çok sarsıntılı bir yıl oldu. Bay P.  ile ileri geri dans edip, durduk. Bütün bunlardan sonra bahsettiğim aktif hale gelmek bir hayli azim istedi. 

Ruh halim, bedensel sağlığım, sosyal yaşantım ve işlevselliğimin tamamına baktığımda aylara göre bile nasıl bir seyir izlediğini söyleyebilirim. Ocak, Şubat, Mart'ta  pek iyi değildim. Haziran'da daha iyi durumdaydım veya en azından öyle hissediyordum. Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım'da kötüydüm ve giderek kötüledim toparlamak yerine gibi hissettim. Aralık ayında nihayet doktoruma gittim. Onun ilaç dozlarımda yaptığı küçük artış ve dışarı çıkmalarımla beraber toparlıyorum. Bu arada dile kolay Bay P. ile olan beraberliğimizin yıldönümünü de geçtik. Bunun yansıması olsa gerek hareketlerimde bir donma gibi, tam olarak  nasıl ifade edebileceğimi bilmediğim birşey başladı. Oturduğum yerden kalkınca ilk adımı atmakta zorlanıyorum. Sanki kafam önden gidiyor ama bacağıma hadi emri gitmiyor gibi. Şöyle bir durup toparlanıyorum. İlk adımı atınca gerisi geliyor. Ben bu hastalığın  tedavisinin ilerlemesini yavaşlatmaktan ibaret olduğunu biliyorum ama gayret edip, doktor ve terapistlerimle işbirliği yapmak yine de çook güç istiyor.

Bununla birlikte gecikmeli de olsa herkese iyi seneler! Geçen seneden daha sağlıklı ve daha sakin bir yıl olması dileğimle..


Hoşgeldin 2020! 

2 Ocak 2020 Perşembe

Görünen köy


Bloguma baktığım zaman yazı yazmaya başladığımdan beri ortalama yazdığım yazıların sayısının düştüğünü görüyorum. Eskiden haftada iki yazı yazarken şimdi ayda bir yazabiliyorum, o da belki. Eskiden  hastalığımın üstümdeki etkilerine dair paylaşacak şeyler azdı ama paylaşım arzum yüksekti. Yaşadıklarımı paylaşırsam benim durumumda olan insanlar yalnız olmadıklarını görür diye umarken bir yandan da kendimi rahatlatmak için bir kanaldı yazmak. Geçen zaman içinde paylaşacak şeylerin artmasına rağmen yazı yazmanın ve  tamamlamanın zorlaştığını görüyorum. Daha duygusallaştım. Bir çöküntü içindeyken de yazı yazmaya başlayamıyorum. Başlamışsam da tamamlamam çok zor oluyor. Bunlar ara vermeme neden oluyor. Ara verdikten sonra da başına tekrar oturamıyorum.

Daha az yazıyorum, çünkü diye başladığımda bir liste ile devam ediyorum aklımda. Bahanelerin arkasına saklanmam, yazı yazmadığım için duyduğum gereksiz suçluluk duygusunu bir nevi bastırmak için. Elbette enerjimin düşük olması, duygusal olarak daha çok dalgalanma yaşamam ve yazdıklarımın içime sinmemesi yazı sıklığımı etkiliyor. Fakat bahaneye de ihtiyacım yok...

Önceden terapistimle takip ettiğimiz yabancı Parkinson bloglarında hastalık ilerledikçe düşüyor yazı sıklığı diye düşünürken öyle olmadığını gördüm. Yani tek sebebi hastalık değil. Bunu da anca kendim yaşayınca anladım. Demek kı görünen köy kılavuz istemez her zaman tutmuyormuş. Bu durumda görünen köy hem kılavuz hem yaşanmışlık istermiş.