Yeniyılın ilk soruları: Yaşlanmak nedir? Nasıl yaşlanmalı? Bu
işin doğrusu eğrisi var mı?
Bana göre yaşlanmak biriken anı ve deneyimlerin ürünlerini
toplamak gibi bir şey. Kendim için konuşmam gerekirse çocuklarımın büyüdüğünü
görmek, torun torba sahibi olmak.
İlerleyen yaşla birlikte daha hassaslaştığımın, kırılganlaştığımın
farkındayım. Belki biraz da huysuzlaşmış olabilirim. Ailemle görüşürken aklımın
bir köşesinden "daha kaç kere görebileceğim" gibi garip düşünceler geçiyor. Garip
diyorum çünkü her ne kadar ülkemizde 50 yaşını geçene “yakında yolcudur Abbas”
gözüyle bakılsa da yurtdışında emeklilik yaşı daha 62-65 civarlarında. Yani ben
daha taze emekli olurum o gözle bakarsak. Daha emekliliğin tadını çıkarmak
lazım. Bardak muhabbeti malum….dolu mu, boş mu, ağır mı, hafif mi? Benim bakış
açım değişken. Kimi zaman yaşanmışlıkla gelen hediyelerim (tansiyon, vb.) ve
Bay P. bardağı dopdolu ve ağır gösterirken, kimi zaman ikinci çocukluk
yaşamanın (inanılmaz) hafifliğini yaşıyorum.
Nitekim yaş ilerliyor. Yapmak istediklerimizi yaşla gelen
yapılabilirlik süzgecinden geçirerek karar vermemiz gerekiyor. “Ama benim ruhum
genç.” diyenlere vücutlarına da bir kulak vermelerini öneririm. Bu eve kapanmak
veya hayattan keyif alamamak demek değil. Her yaşanmışlık kendi içinde güzel.
Elbette gençliğimizde fırsat bulamadığımız şeylere ancak sıra geldi. Fakat
kabul etmek lazım ki bazılarının yapılabilirliği de yaş ile birlikte geçip,
gitmiş olabilir.
Benim kendimle ilgili değerlendirmelerim bütün yaş alan
kişilere genelleme olamıyor tabi ki. Malum benim bohça yamalı ve sürekli eklenen
yamalarım var. Fakat bir de genel olarak bilinen belli yaşlarla gelen değişiklikler
var. Kas yapımız zayıflıyor. Hareketlerimiz yavaşlıyor. Daha çabuk yoruluyoruz. Öte yandan da ama bilgi birikimimizle bu
zayıf noktalarımızı telafi edebiliyoruz. Bir sürü kompanse edebileceğimiz yeti
edinmemizin meyvelerini topluyoruz yani.
Çocukluğuma dönüp düşündüğüm zaman hatırlarım 30-40 yaşındakiler
torun torba sahibi olup, yaşlı büyükhanım olarak saygı görürlerdi. Görünümlerinde de kendini bırakmışlık ve “ben
artık yaşlandım yavrum” diyen giyim tarzı etkili olurdu. Geçen zamanla hanımlar
okudular iş, meslek, kariyer sahibi oldular. Modernleştiler, bilinçlendiler. Yaşlanmaktan
değil, yaşlı görünmekten korkar oldular. Bu da kaporta iyi, organlar formunda değil
durumu yaratarak bazen genç bazen yaşlı sanılmalara yol açtı. Ruhsal durum
kararsız kaldı. Yaşla gelen değişimi sindiremeyenler depresyona girdi.
Sonuç olarak nasıl yaşlanmalı soruma şöyle bir formül
düşündüm; Hobilerimizden vazgeçmeden gücümüz nispetinde zevk almaya devam
etmeliyiz. Mesela; gençken bahçede çalışmaktan toprakla uğraşmaktan zevk
alıyorsak, aynı zevki balkon saksılarıyla uğraşırken yada evimizdeki
salonumuzdaki saksı çiçekleriyle uğraşarak da alabiliriz. Keyif aldığımız şey
önemli işin boyutları değil. Senelerce düzenli spor yaptıysan ama artık eskisi gibi yapamıyorsan "benden geçti" demek yerine ne yapabildiğine ve ne kadarını yapabildiğine göre değiştirebilirsin. Yemek yapmayı seviyorsan yardım
alarak yine yapabilirsin. Bunlar işe yaradığın hissini ve hayata bağlanmanı sağlıyor
bence. Mesela ben seneler sonra çocuklarımın isteği üzerine eskiden çok
sevdikleri pastayı yaptım. O kadar sevindiler ki, hem onlar mutlu oldu hem ben. Ayrıca
bulmaca çözdüğümü de belirtmeliyim. İnsan yaşlanınca zamanın kıymetini daha iyi
anlıyor.
Zaman zaman ben de depresyona giriyorum. Terapistim ve bana
yarattığı uğraşlar sayesinde tekrar çıkabiliyorum. İyi ve güzel bir yaşlılık dönemi
yaşadığımı düşünüyorum. Teknolojiyle
aram iyi sayılır. Sıkıştığım
zaman da genelde bir yardım gönüllüsü bulabiliyorum. Sağolsun gençlerim… Teknolojik aletler (büyük
oyuncakları) hayatıma rahatlık, hoşluk ve renk katıyorlar. Ayrıca hayatıma güzellikler katan bana değişik
pencereler açıp, değişik deneyimler yaşatan harika bir terapistim var.
Açıkçası
ben “Bu son fasıldır ey ömrüm; Nasıl geçersen geç” yerine “ikinci bahar yaşıyor
ömrüm “ demeyi tercih ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder