Programlı ve sakin hayattan hoşlananlardanım. Ani değişiklikleri kabul zorluğu yaşarım. Rastgele yaşamayı sevmem. Düzenli hayat tarzı bana kendimi rahat hissettirir. Çabuk heyecanlanmam ve telaş yapmam beğenmediğim ama değiştiremediğim huylarımdan. Belki de bu her zaman hazırlıklı olmak gibi saçma bir alışkanlıktan kaynaklanıyordur. Kusur aramak yerine hoşgörülü bakmanın daha teşvik edici olduğunu düşünürüm. İnsanları kırmaktan, incitmekten hoşlanmam. Kin tutmam ama unutmam da! Sorumluluklarımı çok önemserim. Vazgeçemediğim kötü huylarımdan biri de kırmaktansa kırılmayı kabul etmem. –dedim, -dedi'den hiç hoşlanmam. Sınırlandırılmayı, yasakları zor kabullenirim. Sevgimde sınır yoktur. Çabuk kırılır, incinirim. Hassas ve alınganım. Duygularımın yüzümden okunması da bir sorun. Değiştirebilmeyi isterdim. İnatçı olmadığımı sanıyordum. Farkettim ki inatçı bir karakterim var. Bunu kabul ettim. Sabırsız olduğumu sanıyordum. Sabretmeyi de öğrendim. Sorunların susarak, susturularak değil konuşarak çözüleceğine inanıyorum. Kolay kolay sorun yaratmam. Kabalık, saygısızlık, laubalilik tahammül sınırlarımı zorlar. Küsmeyi çocukça bulurum. Kızdığım, kırıldığım kişiyle arama mesafe koyarım.Yaşamışlığın insana tecrübe kazandırdığını biliyorum. Bu tecrübelerin çoğu zaman teknoloji çağına uymadığını da görüyorum ne yazık ki...
Parkinson hayatıma sessizce girdi. Sık sık şarj olmam gerekiyor. Enerjim çabuk bitiyor. Şu sıralar Parkinson zevklerimi ele geçirmeye, ruhumu köreltmeye çalışıyor. Karabasan gibi fütursuz bir umursamazlık dalgasıyla perde perde üzerime iniyor. Pes etmeyeceğim. İnatçı olmam burada çok işime yarıyor.
Ben demeyi sevmem. Kendimi anlatmaktan, yanlış anlaşılmaktan, hayatıma müdahele edilmesinden, adıma karar verilmesinden hoşlanmam. Bunlar Parkinson'la birlikte iyice artış göstermeye başlayan durumlar. Ancak söz konusu sevdiklerimin istekleri olunca sınırlarımı bilmeme rağmen hayır diyemiyorum. Rahatça hayır diyebilmeyi isterdim. Gereksiz eleştiriler kendimi değersiz hissetmeme sebep olur.
Başkalarının yanında eleştirilmek beni fazlasıyla incitir. Tepki olarak rahatsızlığımın sebebini anlatmaya çalışırım. Bunun adı savunmaya geçmek olursa daha çok sinirlenerek ağlamaya başlarım. Bütün enerjim vakumlanmış gibi pelte olurum. Bütün bu sebeplerle başkalarının hayatlarına, fikirlerine, inançlarına, zevklerine saygılı olmaya çalışırım. Bana yapıldığı gibi kişisel alanlarına müdahale etmemeye dikkat ederim. Empati yapmayı abarttığımı düşünüyorum ve bundan hiç memnun değilim. Sorulursa fikrimi söylerim. Tehlikeli bulursam uyarırım.
Benim için en değerli şeylerin başında ailem gelir. Değerli bir başka şey de zamandır, çünkü gidince geri gelmez. Bu değerli zamanımda hoşuma giden şeyler arasında aile brunchları, tiyatro, yapabildiğim kadar seyahat, yapabildiğim kadar spor, kitap okumak, müzik dinlemek, arkadaşlarımla vakit geçirmek, başka ülkelerin kültürleri, yemekleri ve müziklerinin tadını çıkarmak var. Üzülerek bırakmak zorunda kaldıklarım ise; araba kullanmak, özgürce yalnız hareket edebilmek, alıp başını gidebilmek, sağlıklı insanlar gibi arkadaşlarımla dolaşabilmek vs.....
Toplamda bakarsak tüm düşlediğim huzurlu, telaşsız, kendime göre programlı, belirli aktiviteleri kapsayan bir yaşam tarzı. İşte bu benim hala kurabildiğimden emin olmadığım kendi dünyam....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder