Ben bu blogu neden yazıyorum?
Aslında bilmiyorum. Terapistim bir seans sırasında yazmaya başlamamı önerdi. Dünyanın farklı yerlerinden Parkinson'lu insanların yazdığı bloglara baktık beraber. Türkiye'de ise böyle bir blog yazan bulamadık. Ben de kolları sıvayıp, yazmaya başladım.
Blog yazmayı bırakın, blogun ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Terapistim konu veriyor, ben de aklıma gelenleri yazmaya çalışıyordum. Zamanla konu önerileri getirmeye başladım. Kimi yazı benim belirlediğim konu oluyor, kimisi de terapistimin önerdiği veya beraberce önemli bulduğumuz konular oluyor. Benim için bir nevi de günlük işlevi taşıyor. Terapistim önermese hiç aklıma gelmeyecek bir şeydi. Gelse de cesaret edemezdim. Ben kim blog yazmak kim bile demişliğim var. Sandığımdan daha rahat gitti. Yazdıkça rahatlıyorum ve kendimi daha az yalnız hissediyorum. Hiç olmazsa da yazarken kendime yalnız olmadığımı hatırlatıyorum.
Herkes kendi çektiğini bilir. Herkesin derdi kendine büyük görünür. İnanıyorum ki herkesin hayata bakışı, hastalığa bakış açısı ve zorluklarla başetme yolları farklıdır. Yazarken hiç bir zaman ben böyle hissediyorum dolayısıyla bu zorluğu çeken herkes böyle hisseder diyemem ve demiyorum da. Kendimce başetme yollarımla ancak örnek vaka olabileceğimi düşünüyorum. Malum hepimiz farklıyız.
Terapistim seanslarımızdan birinde bana blogu neden yazmaya devam ettiğimi sorduğunda istediği cevabı verdiğimi düşünerek "Bir sürü kognitif işlev çalıştırıyor. Yazılı ifade, kelime bulma, odaklanma ve hafızayı çalıştırıyor. Tabi ki bir de farkındalık yaratmak." dedim. Halbuki bu cevap doğru değilmiş. Meğer bu işlevler çalışıyormuş ama bu terapideki amacımızmış. Yazmamın sebebi başta söylediğim gibi aslında bilmiyorummuş. Bu yazıyı yazarken karar verdim ki bir yandan da hasta ve hasta yakınlarına başka birinin yaşadıklarını okuma fırsatı vererek bir nevi farkındalık yaratmayı kendi hedefim yapmışım.
Çok ciddi oldu...biraz da gülün bari....
Aslında bilmiyorum. Terapistim bir seans sırasında yazmaya başlamamı önerdi. Dünyanın farklı yerlerinden Parkinson'lu insanların yazdığı bloglara baktık beraber. Türkiye'de ise böyle bir blog yazan bulamadık. Ben de kolları sıvayıp, yazmaya başladım.
Blog yazmayı bırakın, blogun ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Terapistim konu veriyor, ben de aklıma gelenleri yazmaya çalışıyordum. Zamanla konu önerileri getirmeye başladım. Kimi yazı benim belirlediğim konu oluyor, kimisi de terapistimin önerdiği veya beraberce önemli bulduğumuz konular oluyor. Benim için bir nevi de günlük işlevi taşıyor. Terapistim önermese hiç aklıma gelmeyecek bir şeydi. Gelse de cesaret edemezdim. Ben kim blog yazmak kim bile demişliğim var. Sandığımdan daha rahat gitti. Yazdıkça rahatlıyorum ve kendimi daha az yalnız hissediyorum. Hiç olmazsa da yazarken kendime yalnız olmadığımı hatırlatıyorum.
Herkes kendi çektiğini bilir. Herkesin derdi kendine büyük görünür. İnanıyorum ki herkesin hayata bakışı, hastalığa bakış açısı ve zorluklarla başetme yolları farklıdır. Yazarken hiç bir zaman ben böyle hissediyorum dolayısıyla bu zorluğu çeken herkes böyle hisseder diyemem ve demiyorum da. Kendimce başetme yollarımla ancak örnek vaka olabileceğimi düşünüyorum. Malum hepimiz farklıyız.
Terapistim seanslarımızdan birinde bana blogu neden yazmaya devam ettiğimi sorduğunda istediği cevabı verdiğimi düşünerek "Bir sürü kognitif işlev çalıştırıyor. Yazılı ifade, kelime bulma, odaklanma ve hafızayı çalıştırıyor. Tabi ki bir de farkındalık yaratmak." dedim. Halbuki bu cevap doğru değilmiş. Meğer bu işlevler çalışıyormuş ama bu terapideki amacımızmış. Yazmamın sebebi başta söylediğim gibi aslında bilmiyorummuş. Bu yazıyı yazarken karar verdim ki bir yandan da hasta ve hasta yakınlarına başka birinin yaşadıklarını okuma fırsatı vererek bir nevi farkındalık yaratmayı kendi hedefim yapmışım.
Çok ciddi oldu...biraz da gülün bari....