Şehirlerin büyümesi, mesafelerin uzun oluşu araba kullanımını ihtiyaç
hatta ihtiyaçtan da öte mecburiyet haline getiriyor. Benim için araba kullanmak ihtiyaçtan ziyade keyifli bir hobiydi.
Adı araba kullanmak ama içinde sevgi, tutku, aşk, alışkanlık, özgüven, amaç, sonuç, tatmin duygusu, özgürlük duygusu
(heran başını alıp gidiverebilirmişsin gibi), işe yararlık duygusu ve hatta gizli bir mutluluk duygusu da olabilir. Araba kullanmayı bırakmak bende büyük bir boşluk oluşturdu. Bay P.'yle birlikte bu duyguyla tanışmak zorunda kaldım. O zamandan beri de bu boşluğu dolduramadım. Uzun süren taksi, otobüs, dolmuş beklemelerimde Bay P.'ye her seferinde inceden teşekkür ediyorum(!). Bütün bu indi-bindiler beni çok yoruyor.
Ehliyet için alt sınır koymuşlar ama en azından ülkemizde üst sınır yok. Başka ülkelerde duyduğum kadarıyla belli bir yaştan sonra tekrar ehliyet sınavına tabi tutup, yaşlı plakası verilebiliyor. E tabi ki insan yıllarla tecrübe kazanıyor ama algı, dikkat ve refleksler yaşla körelebiliyor. Sadece yaş da değil ilaç yan etkileri bile araba kullanmamayı gerektirebiliyor.
İnsan kendinin doktorudur derler. Araba kullanan kişi
kendini objektif olarak değerlendirmeli. Ancak bunun mümkün söyleyen herkes yalan söylüyordur. Araba kullanmayı hiçkimse elinden ehliyetinin alınmasını riske etmek istemez ve kendini olduğundan daha iyi değerlendirir. İnsan aradı mı her türlü bahaneyi bulabiliyor. Sadece kısa mesafelerde sürüyorumdan başlayarak, sonu gelmeyen bahaneler bulmak mümkün. Mantığım insan kendisi, ailesi ve başkaları için tehlike yaratmadan bunu
bırakmalı diyor. Duygusal yanım ise yaşlılarda hareket kabiliyeti azalmış durumda; otobüse binemezler, durakta
bekleyemezler, taksi her keseye uygun değil, e bir de gurur var, kapıda araba varken neden taksiye bineyim ki, diyor. İnsan duygusal olunca karanlık tarafa geçesi geliyor içinden!
Gönül isterki kimseyi tehlikeye atmadan yaşlılık ve hastalıkta da araba kullanmak mümkün olsun. Ama malesef olmuyor....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder