Beni ara
ara görenler “Maşallah çok iyisin. Hiç
hastalanmamış gibisin.“ diyor. Sanırım bir de “Onun hastalığında ne var ki? Yatırmıyor.
Ağrısı da yok” diye düşündürüyorum. Bu da yine sanırım üzerimdeki beklentiyi arttırıyor.
Yapamadığım, yapamayacağımı söylediğim şeyler için “Biraz gayret et. Biraz
zorla kendini.” gibi tavsiyelerle karşılaşıyorum.
Eş dost
çevresinden moral vermek için “Çok iyi
görünüyorsun. İyileşiyorsun. Belki de ilk iyileşen sen olursun.” diyenler de var. Ayrıca hastalık konusunda bir
fikirleri olmadığı için hastalıktan hiç bahsetmeyip, ciddiye almayanları da
görüyorum. Bazen içimden kızıyorum bazen de kendim de etkilenip, oyunbozan
olmamak adına, kibarlık adına, eşimi etkinliklerden mahrum bırakmamak adına “Peki”
diyorum. Her verdiğim sözün ve etkinliğin ardından “Bir
daha yok” desem de (kendi kendime) teklifler gelmeye, ben de “Evet” demeye devam
edeceğim galiba. Bu karmaşa ruhsal dengemi de etkiliyor. Bir “ben klasiği” ile kendimi
ifade edemeyeceğimi düşünüp, anlatmaktan vazgeçiyorum.
Nasıl
anlatabilirim ki insanların karşısında madalyonun bir yüzündeki ben varım. Biraz
yavaş hareket eden ama toplumdaki yerini koruyan ve uymaya çalışan biri. Zaten
mücadelemin amacı da bu. Burada bir yanlışlık var. Yanlışlık madalyonun öteki
yüzünün görünmeyişi. Başarılı olduğumu düşündüğüm bu uyum ve görünüm herkesle
birlikte beni de şaşırtıyor. Ayrıca yapabildiklerimdeki tutarsızlık yani neyi
yapıp yapamayacağını bilememek de oldukça asap bozucucu.
Sonuç olarak benim kendi içimde yaşadıklarım dışında
bir de dışarıdan nasıl göründüğüme dair aldığım geribildirimlerin yarattığı
algıya değinmek istiyorum. Yapılan yorumlara bakılırsa turp gibiyim...
Ama temcit
pilavını ısıtmayacağım siz benim nasıl olduğumu zaten biliyorsunuz...