Hep tekrarladığım birkaç cümle var. "Parkinsonlu olduğum gerçeğini kabul ettikten sonra Bay P.'nin kurallarına uyarak yaşamak zorundayım. Bu bir seçenek değil. Bu bir mecburiyet."
Yazdıktan sonra bu cümleleri yine sarf ettiğimi fark ediyorum. Yine, yeni ve yeniden. Anlatmak istediğimi anlatamadan temcit pilavı misali ısıtıp ısıtıp sizlere servis etmek üzereyken kendimi yakalıyorum. Ben bile bıktım kendi cümlelerimden fakat ben fark etmeden her yere sıkışıyorlar. Okuduktan sonra siliyorum nede olsa okuyanlar artık bıkmıştır diye.
Temcit pilavı demişken hikayesini de yazıyorum.
Zamanın birinde bir padişah varmış bunun da bir aşçısı varmış. Padişah aşçısının yaptığı pilavı çok beğenirmiş. Gün gelmiş aşçı yaşlanmış ölmüş. Padişah ülke genelinde bir yarışma düzenlemiş. Demiş ki en güzel pilavı yapan aşçılar katılsın bu yarışmaya. Kim benim istediğim gibi yaparsa pilavı onu saraya aşçı alacağım ama pilavı yapamayanın da kellesi vurulacak demiş . Yarışma başlayınca padişah birbiri ardından gelen pilavları yiyor. Her birinde aradığım tat bu değil diyor. Sonunda bir aşçı geliyor istediğiniz pilavı yaparım ama bana iki gün vereceksiniz diyor. Padişah kabul edince mutfağa giriyor ve ertesi gün yenilecek pilavı akşamdan yapıyor. Ertesi gün olunca padişahın karşısına çıkarmadan önce hafif bir tereyağ koyup, ısıtıyor. Padişah yiyince "hıh" diyor. "İşte bu tam istediğim gibi. Öbür aşçı gibi yapıyorsun."
Gündemim 60 senedir ne ise yine aynı. Her gün günlük belirlenen programlar. Eskisi gibi uyum sağlayamadığım gerçeğiyle ben yüzleşiyorum da...da noktasında kalıyorum. Ben ve temcit pilavım baş başa... Arkadaş, eş, dost, misafirlerle olunca hafiften onların "yeni" beni unutmasıyla ben de kendimi unutacak gibi oluyorum ta ki gerçekçi olmaya mecbur edilene kadar.
Mecburiyetlerime uymazsam pişman ve perişan oluyorum. Titremelerim artıyor. Sesim kontrolden çıkıyor. Dikkat uçuyor. Açıkçası ben kibarlık budalası olunca Bay P.'nin ayak sesleri daha yakından geliyor. Kendimi kurbanlık koyun gibi hissediyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder