27 Ağustos 2016 Cumartesi

Öfke kontrolü

Yazımın konusu bu olunca nasıl başlayacağımı bilemedim. Acaba öfkelenmemi mi beklesem? Bence bu biraz tavuk mu yumurtadan, yumurtamı  tavuktan çıkar karmaşasına benziyor.   Öfkemi kontrol edemiyorum.

Öfkelenmek insanın sınırlarının ihlal gösteriyor benim için. Konunun bildiğim tarafından başlıyorum. Kendimden örneklemeler yapmak istiyorum. Öfkelendiğim gözüm bir şey görmüyor. Kendimi kızgın boğa gibi hissetmeye başlıyorum.  Buz gibi terliyorum.Önce sararıyorum sonra kızarıyorum. Kalbim deli gibi atıyor. Nabzım kafamın içinde atmaya başlıyor. Boğazımı bir yumru tıkıyor. Aldığım nefes yetmiyor. Bu noktada öfkelendiğimi anlayıp, bütün gücümle susmaya çalışıyorum. Susmayı beceremezsem verdiğim cevap karşımdakine kendimi savunuyormuşum hissiyatını veriyor.
Bunu düşünerek yapmıyorum. Kendiliğinden ağzımdan çıkıveriyor. Sınır ihlali yapıldığında kendini savunmaktan daha doğal ne olabilir? Ben eskiden kendimi savunmazdım. Herhangi başka bir tepkiye yol açmamak için sessizce oturur fırtınanın geçmesini beklerdim. Son yıllarda hem yaşın hem yaşanmışlıkların vermiş olduğu deneyimle sınırlarımı tanımaya başladım. Elbette ki yeni tanımış olduğum sınırlarımı savunacağım.

Sonuçta söylediğim lafın ardından karşımdaki beni bir daha suçladığı için hem suçlu hem daha da öfkeli olarak kalıyorum.

Sınırlarımı kabataslak  toparlarsam anlaşılmamak, ironi, müstehzi ifade, empati yapamamak, fikirlerimin ve yaptıklarımın değersizleştirilmesi, sürekli müdahale edilmesi diyebilirim.




Pratiğe dönersek deli dana durumuna gelmeden konuşmanın gittiği tarafı anlayınca “Ben bu konuşma konusundan/şeklinden rahatsız oluyorum. Lütfen konuşmayı bitirelim.” demek yeterliymiş. Oh! rahatladım. Bu kadar basitmiş.

Sıra geldi uygulamaya bakalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder