22 Kasım 2016 Salı

Aşılarımız tamam!

Konserden sonra devam edeceğini umduğum moral motivasyonum maalesef hemen söndü. Fakat çivi çiviyi söker gayretiyle haftasonunda kızımın pazar kahvaltısı davetine katılmaya karar verdim. Oğlum kapıdan aldı. Gelinkızım ve Güneş'imle karşıya kızıma geçtim. Büyük torunum da evdeymiş. Üniversiteye başladığından haftaiçleri yurtta kalıyor. Kızım çok güzel bir sofra hazırlamış. Çekirdek ailemin birlikte mutlu saatler geçirmesi yüreğime huzur ve sevinç kattı. Malum aynı şehirde olsak bile İstanbul burası. Mesafeler uzun, işler yoğun olduğu için pek görüşülemiyor.

Visky (kızımın köpeği) ve Güneş'in tanışması komikti. Tanışırlarken Visky Güneş'in üzerine atladı ve yüzünü yaladı. Hafiften içim kalktığını itiraf etmem gerekiyor. Fakat tabi sesimi çıkarmadım. Benim aksime hem kızım hem gelinkızım güldü. Önce kızım gülerek "Endişelenme bütün aşıları tamam" dedi. Ardından  gelinkızım  "Bizim  aşılarımız da  tamam" deyince oluşan duruma hepimiz çok güldük.

Güzel ve gereğinden çok daha hızlı geçen saatlerin sonunda akşama derbi olduğunu hatırlayıp, erkenden evlerimize döndük. Eve dönünce bütün köpekler bebeklerle böyle mi tanışıyor diye internete girdim. O kadar çok video buldum ki bugün karikatür yerine köpekler ve bebeklerin komik bir o kadar da şeker videolarından birini paylaşıyorum.

18 Kasım 2016 Cuma

Bülbülüm altın kafeste!

Uzun zamandır evde oturduğumu farkındayım. Sosyalleşmek adına birşey yapmadığım gibi kitap okumayı bıraktığımı hatta tv bile seyretmediğimi, evden çıkmak istemediğimi de farkındayım. Bunları farkına vardığım halde değiştirmek için gayret etmek istemediğimin de farkındayım. İşin en berbat tarafı da bu. Uzadıkça yerleşik karakter haline geleceğini düşündüğüm bu durum Bay P.'ye zafer tam-tamları çaldırabilir. Ben  ilk adımı atarak evden çıkmaya  sosyalleşmek adına konsere gitmeye karar verdim. Türk sanat müziği konseri ve teması Atatürk'ün sevdiği şarkılar. Önceden verdiğim söz olmasa kesin vazgeçerdim. Eve öylesine görünmez iplerle bağlanmışım ki...

Konser akşamı eşimle evden biraz erken çıktık. Trafiği düşünmüştük ama şansımıza sorun olmadı. Biz konserin yapılacağı kültür merkezinin önüne geldiğimizde konserin başlamasına epeyce zaman vardı. Hemen yanındaki cafeye oturduk. Konserin ses sanatçılarından olan yeğenimiz de 5-10 dakika yanımıza uğradı. 

Konser çok güzel geçti. Türk sanat müziğini canlı canlı dinlemenin keyfine vardım. Kulaklarımın pası silindi. Dinleyicilerin sanatçılara eşlik etmesiyle doğal bir koro oluştu. Bunun üzerine önümdeki gözyaşını sildi. Arkamdaki burnunu çekti. Yanımdaki mendil çıkardı. Öyle ya hepimiz duygulanmıştık! Bir Yemen Türküsü duyup da etkilenmemek mümkün mü? O kadar samimi bir ortamdı ki, konser sonunda herkes gibi biz de ses sanatçılarıyla tokalaşarak ve teşekkür ederek çıktık.

Giderken zorlandığım bu aktiviteden mutlu, neseli, olumlu duygularla döndüm. İki gündür de konserden dilime takılan bir şarkıyı evdekileri kaçırmak pahasına tekrar tekrar söylüyorum. Öğrendim ki her ayın üçüncü Çarşamba'sı o salonda Türk sanat müziği konseri oluyormuş. O kadar hoşuma gitti ve iyi geldi ki şimdilik niyetim bir sonraki konsere katılmak.

Bülbülüüüüüm altıın kafesteeee!






16 Kasım 2016 Çarşamba

Müşteri temsilcilerimiz dolu..

Dışarıdan görünen ve insanın içinde olanlar hep farklıdır ya... Ben de bugün biraz bu konuda muzdarip olduklarımla meşgulüm. Hep bahsettiğim fiziksel olarak beni yorlazan şeyler beni ben yapmıyor! Kendi hareketlerimi kontrol etme isteğim, özgürlük arayışım fiziksel kısıtlamalarımdan çok etrafımın ruhuma, zihnime de atfettiği ama doğru olmayan kısıtlamalardan kaynaklanıyor. Bay P.'nin fiziksel belirtileriyle üç aşağı beş yukarı ilaçlarla sabitleyerek gidebiliyorum. Sürekli değişen ise ruh halim...

Ruh halim dışarıdan görünmüyor. En azından ben öyle hissediyorum. Sabahı soğuk ayaz, öğleni güneşli- parçalı bulutlu, akşamı sağanak yağışlı bir gün gibiyim çoğu zaman. Kendimi çekilmez ve yalnız hissediyorum bu geçişleri yaşarken. Biraz zaman geçince bunun saçmalığını fark ediyorum. Sonra başlıyorum özür dilemeye. Ne faydası varsa? Biraz sonra yine havam değişecek ama bu ben değilim. Bu kısır döngü hayat kalitemi etkiliyor. İnsan fiziksel kısıtlamalara bir şekilde uyum sağlamayı öğreniyor da sürekli olmadığım özelliklerin atfedilmesi mutsuz, huysuz, huzursuz ediyor.

"Yakınlarımızın iyi niyetleri" diye bir yazı yazmıştım bir hayli uzun süre önce. Biraz da oraya gönderme yapıyorum yine.. İnsanın yaşla birlikte üzerine zaten bir kırılganlık, eksiklik ama aynı zamanda umursamazlık oturuyor. Bir de bana en iyi niyetleriyle yaklaşıp, olanlara veya tepkilerime anlam veremedikleri için alakasız yorumlar yaptıklarında iletişim kurmaya çalışmak çift taraflı ekstra yorucu ve üzücü oluyor. Kendimi bazen anlaşılma konusunda müşteri hizmetlerinde bitmeyen bir sıra bekliyormuş gibi hissediyorum.



Şimdi soruyorum hem kendime hem de yazılarımı takip edenlere..Bu durum sakal, bıyık meselesi değil de nedir?

11 Kasım 2016 Cuma

Dijital asistanım

Parkinson'lular için hareket, egzersiz çok önemli diyip duruyorlar. Günlük hareketlerimin kontrolünü elimde tutmak ve etrafımdakilere bana karışma fırsatı vermemek benim için gün geçtikçe önem kazanıyor. Ben sizin yanınızda durup, estikçe hadi yürü, kolunu kaldır gibi yorumlar yapsam hoşunuza gider miydi? Kaçıncı söylememden sonra beni azarlamaya başlardınız? 

Ben fevri ve azarlayan konumunda olmaktansa ipleri kendi elime almaya karar verdim. Hedef benim hedefim, hareket benim hareketim olsun!

Burada zaman zaman teknolojinin nimetlerinden yararlandığımı söylüyorum. Terapistimin destek ve tavsiyesi ile ilginç bir saat edindim. Bu saat sıradan bir kol saati değil. Gün içinde kaç adım atmam gerektiğini, ne kadar merdiven çıktığımı, hangi fiziksel aktiviteleri yaptığımı tanıyan ve ona göre hedef tanımlayor. Günlük hedefimi tutturursam ertesi gün hedefimi arttırıyor. Nabız atışımı gösteriyor. Bir süre hareketsiz kalınca hareket et uyarısı veriyor. Evde yaptığım hareketi bile günlük hareket olarak sayıyor. Bu çok önemli çünkü etrafımdakiler tarafından evde ettiğim hareket yapılmamış sayılıyor. Halbuki ev işleri spor niyetine bile sayılıyor artık! Nitekim böylece kendi hedefimi kontrol etme imkanı sağlayan adeta bana asistanlık yapan bir saatim oldu. Daha tam olarak birbirimize alışmış olmasak da ben onun önemini, hayatımdaki yerini ve zorunluluğunu kavramış durumdayım. 

İyi niyetlede olsa yine de beni geren bir takım önerilere saatim sayesinde nlük hedefimin neresinde olduğumu söyleyerek cevap verebileceğim. Geçtiğimiz 10 günün grafiğine baktığımda (haftalık, aylık hareket grafikleri de çiziyor saatimin uygulaması) bazı günler sağlıklı kişilerin hedefi olan 10 bin adıma ulaştığımı fakat genel olarak benim hareket kısıtlamama bağlı olarak hedeflediğim 5.5-6 bin adım arasında gelip, gittiğimi gözlemledim. Bir çorap giyme başarısı beni nerelere getirdi diye ben bile kendime şaşırmaktayım. Ne demişler "Yürü enginlerin bittiği son hadde kadar, insan dünyada hayal ettiği müddetçe yaşar." 




7 Kasım 2016 Pazartesi

Mercimeğin dibi

En son kazandığım çorap giyme zaferimden sonra özgüven patlaması yaşadım. Her şeyi yapabilirim moduna geçtim. Bu arada son iki gün tatil, seyahat yada adına ne dersek diyelim bir şey yapmak için istek duymuştum. Bu bir nevi kendimle boy ölçüşmek olacak. Bana olurmuş, yapabilirmişim gibi geliyor. Gerçekçi olması iyi program yapmama bağlıymış gibi geliyor. Ben sanki Bay P. ile tanışıp, birlikte yaşamaya başladığımızdan beri özgürlüğümü ona teslim etmiş gibiyim. Hem onunla mücadele ediyorum, hem de aramızı iyi tutmaya çalışıyorum. Şimdi adeta onunla  dans etmeye karar vermiş gibiyim. 

Hava durumu, pastırma yazı derken kendimle başbaşa kaldığım nacizane zamanlarımı yaşıyorum. Etrafımdan o kadar çok onu unutma, bunu yapma, şuna dikkat et duymuşum ki kendi kendime not almaya başladım. Aldığım notlara genellikle ihtiyacım olmuyor! Ben yine de yazıyorum ki sonradan unuttum olmasın. Geçen akşam canım mercimek çorbası çekti. Çok da güzel yapmışım elime sağlık! Ertesi gün de ısıtayım dedim. Bir an boyadığım resme daldım. Tencerenin dibi hafif tutmuşken yakaladım. Sonra kendi kendime söylenmeye başladım. Yanımda birimolsa binbir laf işitmiştim biz söylüyoruz sana diye. Halbuki bu her ev kadınının başına gelen bir şey. Yaşla da bir alakası yok üstelik. Terapistim geçen gün ocağın altını açık bırakıp, çıkmış. Tesadüfen eve dönmesi bile yemeği kurtaramamış ama hiç olmazsa evi yakmadım diye gülerek anlattı bana. Demek ki böyle şeyler olabiliyor....



Neyse ki bu atlattığım en büyük badire olarak kaldı. Fakat hissediyorum ben de birşeyler değiştiğini. Adını tam koyamıyorum ama her geçen gün hadi artık ne ilaç bulacaksanız bulun demeye başladım içimden...