Dışarıdan görünen ve insanın içinde olanlar hep farklıdır ya... Ben de bugün biraz bu konuda muzdarip olduklarımla meşgulüm. Hep bahsettiğim fiziksel olarak beni yorlazan şeyler beni ben yapmıyor! Kendi hareketlerimi kontrol etme isteğim, özgürlük arayışım fiziksel kısıtlamalarımdan çok etrafımın ruhuma, zihnime de atfettiği ama doğru olmayan kısıtlamalardan kaynaklanıyor. Bay P.'nin fiziksel belirtileriyle üç aşağı beş yukarı ilaçlarla sabitleyerek gidebiliyorum. Sürekli değişen ise ruh halim...
Ruh halim dışarıdan görünmüyor. En azından ben öyle hissediyorum. Sabahı soğuk ayaz, öğleni güneşli- parçalı bulutlu, akşamı sağanak yağışlı bir gün gibiyim çoğu zaman. Kendimi çekilmez ve yalnız hissediyorum bu geçişleri yaşarken. Biraz zaman geçince bunun saçmalığını fark ediyorum. Sonra başlıyorum özür dilemeye. Ne faydası varsa? Biraz sonra yine havam değişecek ama bu ben değilim. Bu kısır döngü hayat kalitemi etkiliyor. İnsan fiziksel kısıtlamalara bir şekilde uyum sağlamayı öğreniyor da sürekli olmadığım özelliklerin atfedilmesi mutsuz, huysuz, huzursuz ediyor.
"Yakınlarımızın iyi niyetleri" diye bir yazı yazmıştım bir hayli uzun süre önce. Biraz da oraya gönderme yapıyorum yine.. İnsanın yaşla birlikte üzerine zaten bir kırılganlık, eksiklik ama aynı zamanda umursamazlık oturuyor. Bir de bana en iyi niyetleriyle yaklaşıp, olanlara veya tepkilerime anlam veremedikleri için alakasız yorumlar yaptıklarında iletişim kurmaya çalışmak çift taraflı ekstra yorucu ve üzücü oluyor. Kendimi bazen anlaşılma konusunda müşteri hizmetlerinde bitmeyen bir sıra bekliyormuş gibi hissediyorum.
Şimdi soruyorum hem kendime hem de yazılarımı takip edenlere..Bu durum sakal, bıyık meselesi değil de nedir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder