26 Aralık 2016 Pazartesi

Dünya ne hale geldi?

Çocukluğumu hatırladığımda  herşeyin ne kadar farklı olduğunu düşünüyorum. Farklı derken neleri kastediyorum?

Evvelden hava temizdi. Meyvenin, sebzenin tadı ve kokusu vardı. Çamaşır makinesi yoktu belki ama çamaşır yıkanırken komşularla iki çift laf edilirdi. İnsanların birbirine söyleyecek lafı vardı. Şimdi insanlar birarada oturuyor ama cep telefonları ellerinde. Teknoloji refah demek olabilir ama insan insana değmez oldu. 

Zaman değişiyor. Ben hayvanlar değişiyor gibi hissediyorum ama aslında değişen insanlar sanırım. Buraya da beni çok etkileyen bir haberden vardım. Bir dişi köpek çöplerin içinden karnını doyuracak birşeyler ararken yeni doğmuş bir bebek buluyor. Çöpe atılmış bebeği kendi yavrusu gibi nazikçe alıp hastane kapısına kadar taşıyor. Kapıya bırakarak bebeğin hayatını kurtarıyor. Burada çocuğunu çöpe atan bir insan söz konusuyken bir köpeğin hassasiyetine davranışına şaşırmamak elde değil. Öte yandan hayvanın ve esasında insanın doğasında olan bir koruma, annelik içgüdüsünden bahsediyoruz.
Anneleri ölen kedilere süt annelik yapan köpek, köpekle oynayan serçe, zebra yavrusunu himayesine alan kaplan gibi şefkat örnekleri görürken sanki insanlar katılaştı, duyarsızlaştı, acımasızlaştı. 

Her gün o kadar çok iç karartıcı haber izliyoruz ve duyuyoruz ki iç açıcı bir şey kalmadı. Mutlu bir şey olunca, iyi bir haber alınca hemen arkasından acaba yine nerede kimin canı acıyacak diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Artık bombalar yakına düşmeye başladı. Evvelden de bir sürü yerde savaşlar ve can kayıpları oluyordu. Elbet onlara üzülüyordum ama ülkemde olanlar gibi değilmiş... Tepkimden televizyonu açmıyorum. Haberleri izlemiyorum. Kaçış var mı? Tabi ki yok. Akşam saati geliyor ben dirensem de dünyadan bihaber mi kalacağız diyen eşim sarılıyor kumandaya. Haber dinlemediğim zamanlarda kendimi bir nebze de olsa daha huzurlu hissediyorum. Aynı zamanda da takip etmediğim suçlu. İki tarafı ...... değnek!



İnsanlar mutsuz, güvensiz, kimsenin kimseye hoşgörüsü yok gergin. Bu durumdan kimsenin memnun olmadığı ortada. Ne yapalım?

Durdurun dünyayı, inecek var diyemeyiz değil mi?









21 Aralık 2016 Çarşamba

İnşallah maşallah

Dün akşam arkadaşlarımla beraberdim. Yemek yiyip, sohbet ettik. Birlikte olmak güzeldi. Arkadaşlarımdan biri dişini yaptırıyormuş. Minik bir operasyon geçirmiş ağrılı ve iltihaplı olmasına rağmen kalkıp, gelmiş. "Görüşmeyeli çok olmuştu, özlemiştim" dedi. Canım arkadaşım yemedi, içmedi ama geldi. Konuşulurken konu ağrı eşiğine gelince o arkadaşımızın dayanma gücü söz konusu oldu. Sonra bir şekilde konu ben olsam  dayanamazdım, gelemezdim gibi karşılaştırmalara kaydı. Bu benim hassas noktalarımdan biri… Bana çoğu zaman "Senin elinin titremesinden başka bir şeyin yok. Masallah, o da  zamanla geçer. Bak gördün mü? Benim elim senden fazla titriyor." gibi yorumlar geliyor. Kızmak kızmamaktan ziyade söylenenlerden rahatsız olduğum kesin. Ne kadar alışmışız bu inşallah, maşallahlara. Yahu geçebilecek olsa o kadar doktorlara taşınıyoruz geçmiş olurdu şimdiye. Bir de tabi hastalığın kalanının bilinmemesi üstüne tuzu biberi. Öte yandan nereden bilsinler ki? 

"Bugün çok halsizim kıpırdıyamıyorum. Bu durum canımı sıkıp, moralimi bozuluyor." dediğimde "Sen benim ne halde olduğumu biliyor musun? Ben senden daha kötüyüm” gibi karşılaştırmalara ise çok kızıyorum. Tahammül edemiyorum! Her zaman dile getiremesem de içimden şunlar geçiyor. Karşılaştırma yapamazsın! Ben sen değilim! Senin ne çektiğini ben bilemem. Kimse kimsenin çektiğini bilemez! 



Bir de tavsiyeler var. "Benim kasılmalarıma şu ilaç iyi geldi. Sana da vereyim dene". Genelde "Teşekkür ederim. Doktoruma sorayım." desem de yine içimden çok şey geçiyor. 
KARDEŞİM! Biz bir değiliz. Nasıl benim boyum, kilom farklıysa hastalıklarımız ve belirti gösterme sebeplerimiz de farklı. Sana iyi gelen bana da iyi gelecek diye bişey yok. İlaç ikram edilmez. Şeker değil ki bu!!!

İnşallah, maşallah diyip, diyip elmalarla armutları karşılaştırmasak ne iyi olurdu... Ben kendime göre hayatımı karşılaştırmasız kafama ve Bay P.'ye göre ayarlamaya çalışıyorum. Gayret ediyorum baya baya çünkü ben de böyle büyüdüm. Komşunun aldığı ilaçlar, başkalarının dert yanmaları ve hep bir en kötü durumda olma yarışı... İşin komik yanı en kötü olunca ne oluyor hala anlayamıyorum. Velhasıl şu kendine acıma kültürü kötü şey...

16 Aralık 2016 Cuma

İsyan

İçimdekileri ilk defa çıkarıyorum. Yoruldum. Aşağı yukarı dört senedir kendi kendime  mücadele için motivasyon sağlamaya gayret ettim. İç dünyamda ne geçtiğini farketmeyenlere de ayrıca sabır göstermem gerekiyor. İnsanlar ne bilsin benim nelerle uğraştığımı? Herkesin kendince bir sıkıntısı vardır mutlaka. Ben en dertliyim demiyorum çünkü olmadığıma eminim. Sadece sıkıldım! Yoruldum! Bıktım! 



Herşeyden vazgeçmek yatağıma gömülüp, saatlerce  ağlamak istiyorum. Hayatım boyunca kurallardan, sınırlandırılmalardan izin almalardan hoşlanmadım. Şartlı şurtlu, hesaplı kitaplı yaşamdan bıktım, yoruldum, usandım artık. Herşeyim tuhaflaştı. Bir başkasının hayatını yaşar gibiyim. Sanki uzun süren bir kabusun içindeyim. Herşeye dikkat etmek, bozulan damak tadım, tutarsız hayatım derken kendi kendimi tanıyamıyorum. Ne yapıp ne yapamayacağım konusunda hiç fikrim yok. Bazen zor şeyleri kolay yaparken, bazı kolay şeyleri yapamıyor olmak ve bunu kabul ederek sindirmek o kadar zor ki adeta çıldırıyorum. 

YETEER!

İnsanlar belirli süratte yapılması gerekenleri yapıyorlar. Onlar bilmiyorlar ki benim yürüyüşümle onlarınki bir değil. Dışarıya belli etmeme gayretimden ne olduğumu
kimse farkedemiyor doğal olarak... Fark ediyorlarsa da bana yansıtmıyorlar. Ben de kimseyi üzme niyetim olmadığı için bahsedemiyorum. Ah o kahrolası gurur... Halbuki yakınmak kültürümüzde de var! Ama benim içimde yok.. O üzülecek, bu kırılacak derken isyanlarımı içime atıyorum. Bir de sonra gayret etmemekle suçlanmak, benim de derdim var bak bana denmesi iyice dellendiriyor. 

Bazı tipler vardır. Bir kere dert yansan hemen kendilerinin daha çok sıkıntılar çektiklerinden nelere dayandıklarından dem vururlar. Eski ben susar mekan değiştirirdi. Şimdi kestirmeden burada bahsedemeyeceğim şekilde susturuyorum. İstihab haddim doldu. Beni herkes unutsun, takip, sorgu sual etmesin yada görünmez olayım....

Bugün çok efkarlıyım!

Fazla bir şey istemiyorum ki! Alt tarafı rahat hareket edebilmek, parka gidip yürüyebilmek, zorlanmadan eğilip doğrulmak yeterdi...

2 Aralık 2016 Cuma

Aşkların en güzeli

Eşimin sınıf arkadaşlarının hazırladığı Eskişehir gezisi bugünkü gündemim. Hızlı Trenle yapılacak olan ulaşımdan sonra iki gün otelde kalmalı, genelde yürüyerek dolaşmalı bir şehir turu.

Bizimki programı biraz değiştirerek İstanbul'dan Eskişehir'e arabamızla gitmeyi tercih etti. Arkadaşlarla otelde buluştuk. Valizlerimizi bırakarak şehir turunu başlattık. Şehrin içinden geçen Porsuk nehrinin kenarından yürümeye başladık. Benim için toplu yürüyüş hızına uyum sağlamak zor gelse de çaktırmadan idare edebildim. Neden hala çaktırmamaya çalışıyorsam? Öğle yemeğinden sonra kalan dolaşmaya devam ettik. Gündüz güzel olan hava akşam saatlerinde ayaza döndü. Taksilere binerek otele döndük. 

Akşam otele yakın bir Çin restaurantına gittik. Orada konuşulduğuna göre aşağı yukarı 6 km yol yürümüşüz. Yemeğin sonuna doğru vücudum tepki vermeye başladı. Oturduğum yerde bacaklarıma kramp girdi. Otele dönerken yine yürüdüğümüz için mecburen azaldı. İlgi seven bir insan olmadığım için ve ben yavaşladıkça herkes birbirine ikazda bulunup, beni beklediği için kendimi zorladım. Programımızda ikinci gün de bol yürüyüş vardı elbette. Biraz etrafıma bakınırsam tempom düşüyor. İkinci günde artık yorgunluk da var gündemde. Ben de arkadaşlar gibi kendime birşey almak için pastaneye girdim. Hemen araya ufak bir komik olay sıkıştırayım... Self servis olan bu pastanede kasadaki bey bana "Nerede oturuyorsunuz?" deyince otomatiğe bağlanmış cevap "İstanbul'da" dedim. Sonra da kendi kendime çok güldüm. 

Günün kalanında her ne kadar etraftaki kültürel ve sosyal şeyler ilgimi çekse de gözümün önünde pijamalarımla yatağa girmenin hayali uçuşuyordu...Eve döndüğümüzde oh çekmedim desem yalan olur. Seyahati uzaktan sevmek aşkla ın en güzeli..