22 Aralık 2017 Cuma

Ah Sen!

Son zamanlarda eşimle birlikte Canan Tan romanlarına sardık. En son elime geçen kitabını okurken ilginç bir durumla karşılaştım. Hikayenin baş kahramanı Ahsen'le asgari müşterekte aynı şeyleri yaşamışız. Benim hastalıkla geldiğini sandığım şiir, resim, yazı gibi farklı hobileri deneme isteğim Ahsen'de sağlıklı olduğu halde var.  Düşününce belki de benim bunları denemeye cesaret etmemin sebebi Bay P. değil içimde zaten olan bir şeyleri bastırmayı bırakmam. Bunu farketmemi Ahsen'e borçluyum.

Birazcık kitabı anlatmak istiyorum. Kocası Ahsen'den daldan dala seken maymun iştahlı karım diye  söz ediyor. Ahsen'in şiirleri kocası tarafından parayla bastırıldığı halde o havaya girip, sanatçı edasıyla  imza  günleri düzenliyor. Ana hatlarıyla bakınca kitap okumayan, cahil, kendi akımını yaratmak isteyen, gösteriş meraklısı, kocasının aşkını ve parasını kullanarak yaşayan bir kadından bahsediyoruz. Hamile kalmasıyla resim tutkusu sona erer. Kocası bu vesileyle Ahsen'in ara vereceğini düşünür. Fakat Ahsen bir sonraki hobisini koroya yazılarak belirlemiş bile. Bunun üzerine kocası karga sesiyle şimdi ne yapacak diye düşünür ve "Ahsen! AAAAAH SEN! diye mırıldanır.



Şimdi beni bilen, tanıyan bunu okusa ne alakası var diye düşünür. Ben ne gösteriş meraklısıyım, ne de bilgi sahibi olmadığım konularda ahkam kesmeyi severim. Açıkçası mütevazi, hafif içe dönük, son zamanlarda daha cesur olmakla birlikte içerlerde hala çekingen bir yapım var. Ortak bulduğum nokta farklı hobileri deniyor olması. Bay P.'nin hayatıma girmesiyle ben de maymun iştahıyla ne hobi varsa saldırdım. Zaman içersinde bir resim tutkum söndü, bir yazma tutkum. Konserlere gitmeyi hep sevdim ama "gençliğim"den bu yana korolarla pek işim olmadı. Zaten Bay P.'nin azizliği sağolsun sesim karga değil ayaklarını gören tavuskuşunun sesine benzedi. Gülerim ağlanacak halime! Kitabı okuyunca içim ısındı. Demek ki hasta olmak gerekmiyormuş farklı şeyleri denemek için. Kısacası hoşuma gitti! Paylaşmak istedim.

20 Aralık 2017 Çarşamba

İyi ki bir anjiyo oldum!

Bir deyiş vardır."Imam sırıtırsa, cemaat kırıtır." Nereden aklıma geldi bilmiyorum ama anjiyo olacağım gün ben heyecanlıydım ama sanki etrafımdakiler daha da bir heyecanlıydı. Tam anlamıyla ben imam, ailem de cemaat olmuş oldu. 

Uzun zamandır gitmediğim doktoruma tansiyon ilaçlarımı düzenletmek üzere gideyim dedim. Şikayetimi sordu. Çok nefes nefese kaldığımı söyledim. İlaçlarımı düzenledikten sonra ailemde kalp rahatsızlığından muzdarip olanları bildiği için anjiyo önerdi. İkinci bir fikir olması maksadıyla eşimin kalp doktorunu da ziyaret  ettik. Her doktor bir ilaç ilave ettiği için bu doktorun da kan sulandırıcı ilave etmesini yadırgamadım. O doktor da anjioy  tavsiye edince kararımı vermiş oldum. İki gün  sonrası için gün aldık. İçin için iki gün  nasıl geçecek diye düşünürken çocuklarım sağolsun günlerimi doldurunca çabucak geçiverdi. Anjiyo günü ailem yanımdaydı. Erken saatte orda olmamıza rağmen aç bilaç bir hayli bekledim. Randevum sabah 7.00de  olmasına rağmen hemşire hanım beni12.15te hazırlamaya geldi. Ailemle vedalaştım. Asansörün kapısına kadar gelen ailem el sallayarak beni uğurladı. Bu arada eşim benimle ilgilenen hemşire hanıma takılarak "Karımı bütün aldınız bütün getirin." diye takıldı. Doğrusu çok hoşuma gitti. Hemşire hanım beni ameliyathaneye götürdü. İlgınç bir yer. Benim de görebileceğim yerde ve açıda ekranlar vardı. Doktorum geldi tanıştık işlem başladı. Ben çoktan pişmanım! Kalbimin tamtamları beynimi zorluyor. Bayıltmadılar kolumda ki katatere ilaç zerkettiler. Açıkcası çok korkuyordum. Hem çektiğim sıkıntılı durumun açıklığa kavuşmasını istiyorum bir taraftan da korkuyordum. Yapılan işlem sırasında üstümde ayağımda ki çoraplardan başka birşey olmaması rahatsız ediyordu. Önce gözümü sıkı sıkı kapattım sonra merakım müslüm geldi. Gözümü ekrana çevirdim. Ekranda damarın içinden yürütülen çok ince boruyu gördüm. Yapılan işlemi takip ettim. 45 dakika sürdü. Müdahaleye gerek kalmadı çok şükür.



Anjiyodan sonra odama götürülmeden önce henüz çıkmamış olan yeşillilerden birine içindeki görülen boruyu sordum. Boruda denmez misine gibi birşey. Cevap pek hoşuma gitmedi. 1 metre 5 cm. Nerdeyse boyum kadar(!) Getirildiğim kadar hızlı bir şekilde odama çıkarıldım. Anjiyo yapılan yere kum torbası koydular. 6 saat bacağımı kıpırdatmamam gerektiği sıkı sıkı tembih edildi. Özel oda olmadığı için müşterek 3 hastalı odayı paylaştık. Önce odada yaşlı mide kanamasından yatan biri vardı. Başında kızı ve torunu vardı. Öyle yayılmışlardı ki odanın 3 de 2 si onların olmuştu. Damadım, kızım ve oğluma gitmelerini söyledim. Yanımda yardımcım ve eşimle kaldım. Kolumda serum yoktu. 

Esas komedi/trajedi anjiyo faslı değil oda komşularımdı. Yeme yasağı olan yaşlı annesinin gözü önünde ziyaretçileriyle bir sofra kurmadığı kaldı. Tencereler, tavalar, oh çokta güzel olmuş nidaları arasında gürültülerinden uyumak mümkün değildi. Yine de gözlerimi kapatmıştım ki gelen çay kaşığı şıkırtılarından yemeklerin bittiğini çay faslına geçildiğini anladım. Gözlerimi hafif açarak baktığımda ikisi 4-6 yaş aralığında 2 çocuk 2 orta okul lise görüntüsünde genç geride galiba 8 büyük kadınlı erkekli bir güruh gördüm. Odada yemek ve nefes kokusu hakimdi. Eşim oturduğu yerde öfkeden kızarmış,saldırmaya hazır boğa durumuna geçmişti. Benim de başım zonklamaya başlamıştı. Eşim "Lütfen hastaları yalnız bırakın. Karımın başı ağrımaya başladı. Odayı havalandırın." diye müdahalede bulundu. Lütfetti de bir kısmı dışarı çıktı. Kalan 2-3 hanım hastaya ben bakmam sen bak kim bakacak diye konuşmaya başladılar. Kadıncağaz kimsenin kendisine bakmak istemediğini duya duya yatıyordu. Bizim 6 saat geçmek bilmiyordu. Birkaç kere iyi durumda olduğumu belirttim çıkmak istedim çıkartmadılar. Onları dinlemekten beni hiç ilgilendirmeyen aile içi dedikodularını duymaktan fenalık gelmişken odaya bir komşu daha taşındı. O da zatürre geçirmiş yada geçiriyormuş. Odanın samimiyetinden olsa gerek yeni yatak komşumla kısa bir selamlaşmadan sonra 40 yıllık arkadaş gibi konuşmaya başladık. Eğitmen olan bu hanım komşu odaya değişik bir renk getirdi. Bir an önce çıkmak için dakika sayıyordum. Eğitmen olan komşu cep telefonundan arkadaşlarınıa arayıp, hastanede olduğunu bildirirken sesinin volumünü yükseltti de yükseltti. Sanırsın ki sınıfta ders anlatıyor. Sonuçta etrafını eğitmekten kendini eğitmeye gerek görmeyen eğitmen arkadaş tam bir eleverir talkımı kendi götürür salkımı gibi oldu.Nihayet beklediğim an geldi. Çıkışımı verecek yetkili odaya girdi.Bandajımı açtı , sızıntı var  2 saat daha burdasınız ama koridorda bir yürüyüş yapın diyice hüngür hüngür ağlamaya başladım. Şımarık çocuklar gibi o zaman düşünemedim ama aylarca hastanede yatanlar var. Çok büyük ayıp etmişim ama yaptım. Koridora çıktım kimsenin elin tutmadan hem ağladım hem yürüdüm.Biraz sonra sızıntı var 2 saat daha var diyen görevli kalp doktoruyla beraber geldi. Doktor kan sulandırıcı  kullanıyor muyum diye sordu. Evet dememle çıkmama izin verdi. Neredeyse sarılıp, öpücektim. 

Allah hastaneleri eksik etmesin ama kimseyi düşürmesin de...                                                                                                                                                                                                                                       

14 Aralık 2017 Perşembe

Masalcı nineler arasına karışıyorum....

Kurbağa Hulki ve ailesi yeni taşındıkları evden çok memnundular. Havuz evlerinin üzerlerinde
rahatça güneşlenecekleri yığmataş platformlar mevcuttu. Oradan havuza atlayıp serinlemekte bir
başka eğlenceydi. Tek sorunları bahçelerinin ortasında bulunan sarı evde oturan komşulardı. Aslında o konuda da şanslıydılar. Adını duya duya ezberlediklerı bayan Tamara veya Mehmet Dede ağaçların ve ciçeklerin bulunduğu bahçeyi her gün iki defa sulamaları onlar için muhteşem bir ekstraydı. Hulki bahçeyi birlikte paylaştıkları kaplumbağa Osman'la henüz tanışmamışlardı.

Kurbağa hulki ve karısı Necmiye yeni havuz evlerinde dostlarına parti vermeye karar verdiler. Kurbağa necmiye övünmeyi ve gösteriş yapmayı pek severdi. Arkadaşları bu davete adeta koşarcasına geldiler ve çok beğendiklerini söylediler. Necmiye hanım misafirlerini çeşit çeşit ikramlarla ağırladı. Özel spesiyalitesi çimen pastası, balık yumurtalı kanepeleri, solucan yahnisi çok beğeniildi. Necmiye hanım yemek üstüne misafirlerini evlerini gezdirmeye başladı. Havuz kenarındaki aksesuar kayalıkları bizim özel güneşlenme terasımız diye anlattı. Daha sonra ıslak çimenleri dolaşırken 2 tane bahçıvanımız var dedi. Bayan Tamara ve Mehmet dede bahçeyi 2 kere suluyorlar arzumuz ve isteğimiz doğrultusunda. Parti bütün hızıyla devam ederken onlar da şarkı söyleyip dans etmeye başladılar. Fakat garip bir durum vardı. hava hiç kararmıyordu. Misafirler gitmeye karar verince bir baktılar güneş doğuyor. Arkadaşlarından kurbağa Cezmi arkadaş senin bu evin var ya tam benlik, gece olmuyor. eğlenceyi bırakmak için sebep yok dedi ve gitti. Misafirler gittikten sonra Necmiye ev işlerine daldı. Hulki bey de bahçede dolaşmaya çıktı. O ara komşuları kaplumbağa Osman'a rastladı. Osman yalnızdı ve düşünüyordu. Karısı Mualla onu terkedeli 2 sene olmuştu. Mualla bir kaplumbağa güzeliydi ve gezmeye çok merzklıydı. Bahçe ona dar geliyor, Her gün kapıya gidip, dışarı bakıp, ah çekiyordu. Gençliğimi, güzelliğimi bu bahçede mi tüketeceğim diyordu. Bir gün kapıyı açık buldu. Arkasına bakmadan, kocasıyla vedalaşmadam alıp başını gitti. O gidiş. Osman iyi huylu, karakterli, beyefendi bir kaplumbağaydı. Gurur meselesi yaptı ve karısını hiç aramadı. Yalnızlığını büyük sarı evde oturan insanlarla paylaşmaya başladı. Öyle ki Aybike abla, Güneş abla "Osman gel" diye çağırıp, onu salatalıkla, dutla besliyorlardı. Osman bu derin düşünceler içindeyken hulkinin sesinin duydu. Komşu ona bizim yüzümüzden mi uyuyamadın diye sordu. Yok dedi Osman. ben erken kalkıyorum. Osman, Hulki'ye şöyle bir baktı. Zavallı dedi içinden. Onun karısı da benimki gibi. Ama o bunu bilmiyor diye düşündü. Hulki Osman'a burada neden gece olmuyor diye sordu. Osman bıyıkaltından güldü. yahu dedi kendi kendine. kurbağalar ne kadar aptal. Sokak lambasının altında ev tutarsa güneş batar lamba yanar, lamba söner güneş doğar, hulki de geceyi bekler. Dalga geçmek istedi. ben ışıkta da uyuyorum dedi. siz de alışın. aradan 3-5 gün geçti. Osman bir baktı hulkiler taşınma hazırlıkları içinde. hepsi de yorgunluktan, uykusuzluktan perişan. taşınmalarını pek istemiyordu aslında. saftirik aileden pek hoşlanmıştı. sorunlarına çözüm bulduğunu söyledi. Hulki`ye "Karın dikiş biliyor mu?" diye sordu. "Havuzun üstüne kocaman bir perde diksin, akşam olunca çekin, güneş doğunca açın" dedi. Hulki o kadar sevindi ki Osman`ın şerefine bir parti daha verdiler. Fakat şarkı seslerinden konu komşu çok rahatsız oldu. Gecenin bir yarısı Mehmet dede balkonda belirdi. bayan Tamara'ya şöyle seslendi. "Yarın bu havuzu kapatacaksınız, suyunu da boşaltın. bir daha bahçede kurabağa görürsem tüfekle vururum." dedi. Bunu duyan kurbağalar bu sefer de üzüntüden uyuyamadılar.

Hulki bey ve ailesi şimdi kimbilir nerede ve hangi partileri hazırlıyorlardır?

5 Aralık 2017 Salı

Jetonum paraşütlü çıktı

Bay P.'nin hayatıma girmesiyle ani durumlarda verdiğim tepkiler de daha çok bir tepkisizlik oldu. Unuttuğum bir şeyi hatırladığımda bile bir süre donuveriyorum. Aslında fazla takıntılı olduğumu söyleyemem. Ama aklıma taktığım şeyler var. Bir kere unutunca sanki hep unutacakmışım gibime geldiğinden bazı şeylere takılmaya başladım. Açık ocak, lamba, ütü, yemek, anahtar gibi şeyler artık not almazsam unutabildiğim için aklıma takılıyor. Evde yalnız olduğum zamanlar dışarı çıkarsam kapıya, evde isem gözümün önünde bir yere yazıyorum.



Evden çıktıktan sonra kafama birşey takılırsa çantamda bulundurduğum küçük deftere not alıyorum. Ancak evde ulaşabileceğim birileri varsa hemen telefon ederim. 

Eskiden yüz hafızamla övünürdüm. Bir gördüğümü bir daha unutmam derdim. Gerek yaş gerek hastalık artık övünememeye başladım. Hatta geçen gün olan bir olaya kendi kendime çok güldüm. Bankada selamlaştığım, göz aşinalığım olan birinin kim olduğunu bir türlü çıkaramadım. Karşılıklı selamlaştık, uğraş uğraş kim olduğunu düşünmekten kafayı yiyordum. Takıntım tavan yaptı ama yine de bulamadım. Sonunda kendimi rahatlatmak için joker cümleyi buldum. Herhalde dizi oyuncusudur diyerek kendimi rahatlattım.
Döndüğümde evin altındaki dükkanlardan birinde oturan adamı görünce bir anda jeton düşüverdi. Paraşütlüymüş benim jeton inmesi zaman almış. Adamın dükkan sahibinin babası olduğunu hatırladım. Ara sıra oğlunun yanına uğrar. Fakat canını yediğim şu diziler sayesinde anlık rahatlamış oldum.