5 Kasım 2021 Cuma

Güven


Çocukken sığındığım ana kucağı bana acıların geçtiği ağrıların hafiflediği güvenli bir korunak sayılırdı. İlk güven duygusu bende buydu. Annemin o güzel mis kokusu beni herşeyinden koruyan yer gibiydi. Bunun için ben hala canım yanınca off anam diye yaygara koparırım. Çocukken benim için en güvenli yer ailemin yanıydı. 

Bu güven o kadar kuvvetliydi ki bir anımla açıklamam lazım. Bizim zamanımızda ilkokul son sınıfta imtihan yapılırdı. Ben imtihanın bir gün öncesi sokakta kovboyculuk oynadığımı çok iyi hatırlarım. Çünkü abime güveniyordum. Abim beni iki saat çalıştırsa yeterdi. Neyse gece abimle iki üç saat çalıştık. Sonra bir güzel uyudum. Sabah tabi heyecan bastı beni ve heyecandan yürüyemeyip, kucakta  imtihana giden tek kişi ben olmuş olabilirim. Diğer soruları hatırlamasam da kahve nasıl yapılır sorusu aklımda kalmış. 

Evlendikten sonra içine doğduğum aileye bir de kendi kurduğum ailemi eklendi güven kavramıma. Elimden geldiğince çocuklarıma da vermeye çalıştım bu yuva hissini. Tabi verebildim mi onu çocuklara sormak lazım. Ben onlara güvenerek, onlardaki güveni sağlamlaştırmak istedim. Fakat hep söylediğim ve belki de birazcık arkasına sığındığım bir konu onlarla birlikte büyüdüm ben de. Geri dönüp, baktığımda ben de daha çocukmuşum ilk anne olduğumda diye düşünüyorum.



Hayatın içinde epeyce yol aldıktan sonra güven konusundaki düşünce ve hissiyatım değişti. Anladım ki  güven verebilmek ve güvenebilmek için önce özgüven sahibi olmak lazım. Başkasına güvenerek değil kendime güvenerek hareket etmem gerektiğini çok geç anladım. Hala daha kendime güvenimin tam olduğunu iddia edemem fakat her gün üzerinde çalışıyorum. Yapabildiklerim gündelik olarak değişirken bu özgüven konusu daha da çetrefilli oluyor. Velhasıl hal böyleyken kavanoz açmaya değil ama bir sürü iş için çocuklarıma güveniyorum ki bana yardımcı olacaklar.

65'i geçince

İnsan yaşlanınca değişiyor derlerdi hep. Bizden geçti kızım derlerdi. Yaşım 65'i geçince anladım nelerin değiştiğini. Genç ve sağlıklıyken rahatlıkla yapabildiğim şeyleri zorla yapar oldum. Bir kısmını da hatta tedavülden kaldırdım. Sorun haline gelen şeyler ne kadar basit şeyler esasında. Fakat bu sorunlarla başa çıkma şeklim de değişti. Kendimce bulduğum ve yaptığım şeyler var. 

Gerekli ve randevulu işlerimi tabi ki aksatmıyorum. Fakat keyfi olan şeylerde günlük hissiyatım ve sağlığıma bağlı esnek olmayı alışkanlık edinmeye çalışıyorum. Eski alışkanlıklar ve disiplin anlayışım bu yeni alışkanlığımla çatıştığı için hala daha 'edinmeye çalışıyorum' diyorum. Her zaman yardım eden benken şimdi yardım isteyen oldum. Tehlikeli olan şeyleri yalnızken yapmamaya gayret ediyorum. Bazen sabrım beklemeye yetmiyor. Kendimden beklentilerim her zaman çok gerçekçi değil. Yapmaya çalışıp, yardıma ihtiyacım olduğunu kabullenmem gerekiyor. Denemedim demiyorum ama hiç olmazsa. Hiçbirimiz mükemmel değiliz nitekim. Unutmamam gerekenleri evin  kapısına yazılı olarak asıyorum. Orada, anahtarı unutma, ışığı kapat, ütü kullandıysan prizi kontrol et, ocağı kapat gibi şeyler yazıyor. 

Gençken kullandığım ilaçlarda neredeyse yan etki görmezken şimdi ilaç içtikten sonra yeni bir semptom gözlemlersem hemen acaba yan etki mi diye düşünüyorum. Güvenilir kaynaklardan öğrendim ki yaşla birlikte ilaçların vücudumuzdaki etkisi değişirmiş. Mantıklı geldi. Nitekim eskisi gibi hareket edemiyorum, eskisi gibi keskin reflekslerim yok, gözler, kulaklar, burun hepsi benimle birlikte yaşlanıyor. İlaç nasıl aynı etkiyi yapsın?  

Kendimde gözlemlediğim bir başka konu ise üstümde baskı veya stres hissettiğimde bir süre sonra bana yeni bir semptom olarak geri döndüğü. Gerildiğim durumlar olduğunda veya çözüme kavuşturamadığım içsel hesaplaşmalarım olduğunda Bay P. de sağolsun gözüm, kaşım, elim hepsi bir ayrı oynuyor. Arabanın konsoluna konan oynar başlı köpekler gibi hissediyorum bazen. Ne kadar sinir bozucu birşey olduğunu ancak yaşayan anlayabilir. Anlatabileceğim bir duygu değil. Kendi vücudumu kontrol edememek beni aklım fazlasıyla yerinde olduğu için çok çok üzüyor. Fakat yine belirtmem gerekiyor ki bu belirtiler sorunu çözdüğümde veya bir şekilde üzerimdeki stres ortadan kalktığında bu oynamalar bir anda geçiyor. Sanki sihirli bir değnek değmiş gibi. İlaç vs kullanmadan geçtiği için biliyorum ki bu tamamen içimdeki huzursuzluğun hastalığım sebebiyle bulabildiği dışavurum. 

Yine de içim genç diyorum. Diyorum ama, gençken biri dansa götürse diye beklerdim. Bugün biri kalk gidelim dese gitmem. Üşenirim. Diyeceğim şu ki sağlık meselesi değil illa ki değişikliklerin kaynağı. Yaşım ilerledikçe yapmak istediklerim de ona kendiliğinden uyum sağlıyor. 


8 Ekim 2021 Cuma

Hasta olma görevini yüklenip, hayata devam...

 

Teşhisim konulduktan sonra kabul etme sorunu yaşadım. Bu hastalık hakkında bilgim yoktu. Kısa zaman içinde yatağa bağımlı olacağımı düşündüm ve yaşamakta olduğum sosyal hayattan kopacağımı sandım. Bir ara kabul etmezsem hastalık bende kalmaz gibi saçma bir fikre kapıldım. O da haliyle olmadı. Doktorum ve terapistimin anlatısıyla ikna oldum. Doktorum, verdiği her ilacı anlatarak veriyor aynı zamanda hastalık hakkında da beni bol bol bilgilendiriyordu. Terapistimle tanışmam ilginç oldu. Düşündüğüm yaşta değildi. Hem çok genç, hem de çok bilgili ve donanımlıydı. Benim yapamadığım şeylere ve sorunlara öyle pratik çözümler buluyordu. Terapistimle daha sık görüşür olduk. Onun sayesinde hastalık yükünü görev olarak görüp, yine de normal hayatıma devam etmeye başladım. İlk senem kabulleniş ve uyum sağlama süreci ile devam etti. Zorlularıma pratik çözümler bulan, çok zevkli ödevler veren ve zayıflayan gerileyen her durum için ayrı ayrı ilgilenip dikkatini ve ilgisini esirgemeyen terapistim sayesinde 9. yılıma ulaştım. 

Hasta oluncaya kadar veren ben, yardım eden ben, hastalanınca yardım edilen ve yardım isteyen biri haline geldim. Herşeye alıştığım gibi buna da zamanla alıştım.

Sosyal hayatımda değişiklikler yapmaya başladım. Restoran ziyaretleri en başta geldi. Zor yediğim şeyleri bıraktım, menüden yardımsız ve kolay yiyebileceklerimi seçtim. Balık gibi bıçak ve kılçık işleri olan yemeklerden uzak duruyorum artık yada kiminle gitsem ondan rica ediyorum ayıklamaları için.  Ayrıca konserlere ve tiyatrolara gitmeye devam ediyorum. Tabi şimdi Covid ile birlikte ara vermek zorunda kaldım ama umarım yakında yine gidebileceğim. Parkinson benden çok şey götürdü. En başta genel bir yavaşlama, yazımda bozulma, sesimin civciv gibi tiz çıkması, koku alamamam geliyor. Lıste uzun ama beni en çok etkileyenler şimdilik bunlar. 

Ben zaman içinde gidene güle güle demeyi fakat gidenin yerine yeni şeyler koymayı öğrendim. Özgüvenimi bulabilmek ve tutabilmek adına yeni şeyler denedim. Yine diyeceksiniz ama öyle..Terapistimin yönlendirmesi benden yeni bir ben çıkardı, hayata bakışımı değiştirdi, güçlendirdi. Resim yapmaya başladım ve uğraşmak hoşuma gitti. Kendimi renklerin büyüsüne kaptırdım. Şiir yazmayı denedim, akşam ve gece duygusallığım ile yazdım. Sabah yazdığımı okurken ağladım. Sanırım 240 civarı şiir yazdım. Bir kısmını 'parkinsondan bana kalan adı ile bastırdım' kitap haline getirdim. Bunu da hediye olarak dostlarıma, torunlarıma bırakıyorum. Şu anda okuduğunuz blogu da Bay P. ile birlikte hayata geçirdim. Her zaman düzenli yazamıyorum artık ama elimden geldiği kadar yaşadıklarımı paylaşmaya çalışıyorum ki belki yalnız hisseden birileri yalnız olmadığını fark eder. 


17 Eylül 2021 Cuma

Hayır demek hayatta evet demekten daha kıymetliymiş meğer...

Hayır diyebilme lüksü, başkaları benim adıma karar verdiği için benim sahip olamadığım bir durum. Bu mevzu sanırım bende özgüven eksilmesine yol açtı. Düşünce tembelliğine, ayrıca hoşgörüsüzlüğe sebep oldu. Mesela bir restorana gidince yanımdakinin benim yerime karar vermesi beni çok rahatsız ederdi. Hayır, deme hakkımın olduğunu hastalandıktan sonra öğrenebildim. Evet demek benim yetiştirilme tarzımın bir parçası idi. Evdeki en küçük ben olduğum için çocukluğum hep evet demekle geçti. Bu kelime adeta bir itaat sembolü idi. Bizim zamanımızda evlerde bazı şeyler madde madde yazılıp, asılmasa da etrafa bakarak öğrenilir ve sorgulamadan kabul edilirdi. Demin de bahsettiğim gibi itaatkâr, iyi evlat ve cici kız olmak bunu gerektirirdi. Evlendikten sonra evet demeye devam ettim.

 Hastalandıktan sonra hayır demeyi öğrendim. Bu yeni benliğim şaşkınlık, isyankârlık ve asilik olarak yorumlandı. Ama hayırları birdenbire o kadar çoğalttım ki sanki geçmiş evetlerimin acısını çıkarıyor gibiydim. Çok kullanılan şeylerin anormal derecede değersizleştiğini acı şekilde tecrübe ettim. Ben değiştim, pişman değilim. Hayata daha farklı bakıyorum. Şu safhada hayır demenin benim için kıymetini daha iyi anladım. Çünkü hayır diyebilmek için bilgili olmak, seçici olmak, hayırı açıklarken anlamlı sebepler bulmanın bana iyi geldiğini fark ettim. Sanki bir özgürlük ifadesi, hayatı özgürleştirmenin bir yolu olduğunu anladım. 

Hayır diyebilmek lüks, çünkü ileride başkalarının gerçekten benim yerime karar vermesi gerekeceğini de görebiliyorum. Henüz tahlil yetilerim yerindeyken, kendi kararlarımı ölçüp tartabilirken evet kadar hayır da diyebilmek benim için çok önemli. Bu özellikle benim için çok cesaret isteyen bir şey. İsyan ettiğim için değil, elimdeki karar yetisini kullanabilmek adına kullanıyorum hayır demeyi. Asilik, inatçılık olarak değil, benliğimin ve kendi düşüncelerimin de yeri olması gerektiğini düşündüğüm için de bu yazıyı yazıyorum. Evet kadar hayır da değerli. Hayatta hayır diyebildiğim kadar yerimi savunabilirim gibi hissediyorum. İşte bu yüzden hayır diyebilme lüksümü kullanmaya devam ediyorum!

9 Eylül 2021 Perşembe

Yapacağım çok şey var ama...

Bu yaşıma geldiğimde hayat felsefemin de değiştiğini fark ettim. Şöyle ki araba için benzin neyse bende aynı amaçla farklı şeylere ihtiyaç duyuyorum. Mide için su, gıda, ruhumu doyurmak için ise başka şeyler yapmam gerekiyor. Bu benim hayat felsefem. Yaşamak için bir şeyler yapmak lazım. Ruhu canlı tutmak lazım. Ayrıca herhangi bir sebeple bir kabiliyet yada yapabilirliğimizi kaybettiğimiz zaman iş yine başkalaşıyor. Kendimi örnek vereyim yine. 

Korolara katılan ben, hastalık dolayısıyla sesimi kaybedip, şarkı söyleyemeyecek duruma gelince hemen resme yöneldim. Tabi ki bu yalnız benim kararım değildi. Terapistimin yönlendirmesi ve verdiği moralle önce masal kitaplarında okuduğumuz masal çizimleriyle başladım. Sonra aqua boyaya geçip, kendimi geliştirmeye devam ettim. Liseden müzik bölümü mezunuyum. Burada benim dikkatimi çeken bir değişiklik oldu. Ses gitti, resim geldi. Güzel sanatlarda kaldım. Biri gittiyse, başkası gelir. Mühim olan gidenin yerine koyacak bir şey bulmak. Mesela bir masa çizdim iyi ya da kötü. Resmi etrafımdaki insanlara gösterip, neye benzediğini sordum. Masaysa çizmeye devam ettim, değilse benzetene kadar uğraştım. 

Düşünce sistemim şu; ben 70 yaşındayım ve fazla zamanım yok. Yapabildiğim kadarıyla herşeyi denemek istiyorum. Yapmak istediklerimin hayallerini kurarken bile çok zaman geçiriyorum. Boyalarla uğraşmak beni mutlu ediyor. Kendim beğeninceye kadar uğraşıyorum. Bu bende ve ruhumda yapabilirlik, işe yarama duygusu uyandırıyor. Zamanı iyi değerlendirdiğimi düşünmek de bana yaşadığımı hissettiriyor. Daha yapacak çok şeyim var ama an itibariyle pandemi izin vermiyor.

13 Ağustos 2021 Cuma

Belirsizlik

 

Belirsizlik benim canımı sıkar. Neyle karşılaşacağımı bilemediğim için huzursuz olurum. 

Ben lise 1. sınıftayken ailemin İstanbul'dan Adana'ya gitmesi gerekti. Adana'ya yerleşecek ve orada yaşayacaktık. Adana'nın Türkiye'nin 4. büyük şehri olduğunu bilmeme rağmen ne kadar korkmuş ve huzursuz olmuştum. Sonradan oraya yerleşip, okula başlayınca ve birkaç arkadaş edinince korkum, huzursuzluğum ve endişem kayboldu. Bu belirsizlik deyince aklıma ilk gelen ve sanırım beni en çok etkilemiş olan anım. 

Tanımla birlikte sonu görünmeyen bir belirsizlik döngüsüne girdim. Bebekler dünyaya gelirken belirsizliğin telaşına, korkusuna, endişesine kapıldıkları için ağlarlar diye düşündüm hep. Parkinson'la gelen belirsizlik etkisi beni gün be gün daha endişeli, daha gergin, daha korkulu bir duruma soktu. Bir gün yapabildiğimi ertesi gün yapamıyorum. Öte yandan kaybettiğim yetilerimin yerini başka şeylerle doldurduğum için meşgulüm. Her gün yeniden kalktığımda yapabildiklerimi görmek ve yapamadıklarımla yüzleşmek benim için günlük rutin haline geldi. Belirsizlik şu an artık sadece olumsuz bir şey değil aynı zamanda olasılıkların varlığını hatırlatan bir şey oldu. Olumlu bir yönünü buldum ama ne yazık ki bu belirsizlik durumu beni zaman zaman öfkelendiriyor da. Demek ki bu yaşımda da daha bir sürü yönümü keşfedeceğim bir yoldayım. Belirsizlik dünyaya gelmemizle başlayan ve son nefese kadar zaman zaman ortaya çıkan bir hal diye düşünür oldum.

Bu durumda ben kendime şöyle bir yol çizdim. 

1. Düşünecek vaktim olmayacak kadar meşgul olmalıyım.

2. Belirsizliği olumlu hale getirmek için farklı yönlerini keşfetmeliyim.


16 Nisan 2021 Cuma

Korona vakti giyim..

Korona hayatımızda neler değiştirdi diye düşündüğüm zaman birsürü şeyi etkilediğini fark ediyoruz. Giymden başlayalım. Dışarı çıkma yasağı oldupu için vaktimin çou evde geçiyor. Bu yüzden daha çok giydiğim şeyler eşofman ve rahat ev kıyafetlerinden ibaret. Makyaj sadece ruj, o da dışarı çıkarken değil evde otururken. Eskiden dışarı çıkarken dikkat ettiğim şeyler şu anda eve özel kaldı. Maske salgın arttı artalı maskeyi çift takar olduk en büyük aksesuarımız da maske zaten bu süreçte. Spor ayakkabısı sırt çantası vazgeçilmezlerden. Dikkat ettim on kişiden 8 i böyle giyiniyor. Çünkü açık havada yürümeyi tercih edenler çoğunlukta. Toplu taşımayı tercih etmiyorum, araba kullanmadığım için uzun mesafe de yürüyemediğim için evde oturmayı tercih ediyorum. Evde oturma sürem arttıkça kilolarım da artmaya başladı. Yeni tarifler şu kolay bu kolay diye verilen tarifler asap bozucu tarifler ve hareketsizlikten kireçlenmelerim arttı. Neyse konu değiştirmeyelim.

Kıyafet konusu o kadar derin ki direk çocukluğuma götürüyor beni. Annemle beraber bir yere giderken annem dar kalem etek beli oturan kısa ceket boynunda dantel örtü yüksek ökçeli iskarpin saçlar ondüle şimdiki adıyla perma elinde dantel eldiven o zamanlar ayakkabı kemer çanta aynı renk olurdu, ruj oje aynı renk olurdu bu kurallar şıklığına önem verenler içindi. Öyle ya hala böyle kadınların bir kısmı çıplak olmamak için giyinir bir kısmı da şık olmaya dikkat eder. Şimdilerde ise Korona yokken beni gençlik yıllarıma göre naturel saçlar, yok gibi makyaj görülüyordu. Korona ile makyaj kalktı. Kıyafet değişti. Sonrasında da hayatımız değişti. 




Kıyafetin ötesinde o kadar çok değişiklik oldu ki nereden başlasam bilemiyorum. Boşanmalar arttı. Bu kuşak gençlerin öğretim yılı bana göre ziyan oldu. Obezite arttı. Sonrasında salgın sona erdiği zaman psikolojimiz bozulduğu için psikologlara hareketsizlikten vücut kireçlenme lerinden dolayı fizyoterapistlere, maskelerin kulakları kepçe yapmasından dolayı estetik cerrahların ileri bir hayli artacak sanırım. Moda dünyası da Korona'yı fırsat bilip, ev kıyafeti ve maske tasarımları ile boşlukları doldurdu. 


19 Mart 2021 Cuma

Ayrılmak mı?


Bay P. ile olan seviyeli birlikteliğim,in bu sene 9. yıl dönümü. Kendime inanamıyorum; sabrıma , mücadeleme... Bunu sevdiğim ve saydığım doktorlarıma borçluyum. Evet onlar benim şansım ama ben de çok gayret gösterdim.

Fakat;

Artık sabrım ve dayanma gücüm bitti. Her gün 1-2 defa ağlama krizi geçiriyorum. Bay P.'nin nefesini ensemde hissediyorum. Şimdiye kadar onu yaklaştırmamak için çok gayret gösterdim. 

Zor yürüyorum bu da bende Allah izin verirse seneye ne yapacağım kaygısı oluşturdu. Sonuçta ya ağlıyorum ya karalar bağlıyorum. Artık her şey zor ve uzak gibi geliyor. Bazen erkenden uyanıyorum sonra gece yarısı uyanıyorum. Dön dön dön uyku yok. Daha çok gerilince de uyku tümden gidiyor. Açıkçası tam tekmil Bay P. üzerime geliyor. Sinirleniyorum, sinirlenince gerginliklerim artıyor. Yazamıyorum, çizemiyorum, hiçbir şey istemiyorum...

Yazdığımı yaptığımı yırtıyorum, Saatler geçiyor. Boş geçse yine iyi uğraş uğraş yaz, sonra beğenme yırt at. 

Uğraş uğraş çiz, beğenme yırt at. Sinirden kuduruyorum. Bu sefer kendimi daha kötü hissediyorum. Bazen de gözümü kırpmadan geceyi bitiriyorum. Ertesi gün de hiç uyku emaresi göstermiyorum. 

Bunlar da yetmez gibi akşamüstü başlayan ordan burdan yer değiştiren dolaşan bir şey ısırıyormuş hissi; bacağımın içinde dolaşan bir şey hissi. Yani otursam kıpır kıpır ediyorum. Bacağım huzursuz, vücudum huzursuz, yaşamak istemiyorum desem ama yine de demiyorum.

Bu arada Bay P.'ye haber yolladım şiddetli geçimsizlikten, ten uyumu yoksunluğundan
boşanalım diyorum. Asla diyor seni benden ancak ölüm ayırır. 


1 Mart 2021 Pazartesi

Aşı olmanın dayanılmaz hafifliği

O  aşı iyi bu kötü diye aramızda çok konuşuldu. Buna rağmen sırasını gelen aşısını oluyor. Aslında karar vermekle iş bitmmiyor. E devlet, e nabız ya da 182 den randevu almak gerekiyor. Bana göre deveye hendek atlatmakla eşdeğer. Yani tam benlik. 182 hiç olmazsa telefon deyip onu tercih ettim. Kızım da bilgisayardan ulaşmaya çalıştı. İnanır mısınız ben telefonu sabah 8'den gece 12'ye kadar aradım. Genelde mesaj çıkıyor, telesekretere bağlanıyor zaten telesekreter olayını da oldum olası sevmemişimdir. En sonunda 1182'den ben hattı boş yakaladım. Fakat o kadar bunalmışlık ve şaşırmışlık arasında kalmıştım ki karşımızdaki koskoca acıbademi hatırlayamadım. Biraz daha uzakta bir hastaneyi aşı için seçtim. Böylece eşim kızımla birlikte gidip aşısını oldu. Onda hiçbir yan etki olmadı. Sonra benim sıram geldi aynı seremoniyi aynı şekilde uyguladım. Sonra aklıma bir cin fikir geldi: Dedim ki hastaneyi direkt aramayı neden denemiyorum? Denedim bir gün sonrası için randevu verdiler. Bir gün sonra yardımcımla gidip aşı oldum. Ona yaptırmak istedim şansımı denedim ama başarısız oldu. Aslında çok mantıksız eşim ve ben evde oturuyoruz yardımcım her gün evden çıkıp alışveriş yapıyor. Yani bize korona gelirse onunla beraber gelecek. Herhalde herkes aşısını olur da aşı artarsa ona da yaparlar. Bende de bir yan etki olmadı sadece üşüme geldi. İki gece üşüdüm. Aşı ile ilgisi var  mı bilmiyorum. İkinci randevuyu kolay aldım. İkinci aşıyı Acıbadem'den eşim için aldım. Birinci aşıyı başka hastanede oldu dememe rağmen sorunsuz bir şekilde hallettik. Verdikleri tarih gelince eşim kendi gitti ve aşı oldu. Ona da ikinciden sonra da bir yan etki olmadı. Benim ikinci aşım için randevu almama daha var. Kendi kendime neden aşı olduğumu sorduğumda bulduğum cevaplar... Birinci ve ikinci aşıyı yaptırınca %50 koruyucu dendiği için; hasta olunca hafif geçiriliyor dendiği için; ikinci aşıdan 15 gün sonra vücut antikor üretmeye başlıyormuş dendiği için. Sanırım HES kodu uygulaması gibi gittiğimiz her yerde otel otobüs alışveriş merkezi, tiyatro gibi yerlerde giriş kartı gösterir gibi aşı karnesi kontrolü olabilir kaygısı da üstüne geliyor.

13 Ocak 2021 Çarşamba

Ben şikayeti hiç sevmem (!)

Ah şu korona... Eve kapanmaktan dolayı gerginim. Evde herkes gergin.  Benim gibi hazırlanması uzun süren ve zor hareket eden biri için şu saat kısıtlamaları tam bir felaket. Sabah ilk kısmı kahvaltı, giyinme vs. ile geçiyor. Dışarı çıkma saatinde en yakın yere gitmek yada yakında kalmak zorundayım yoksa vaktinde dönemem. Takip ettiğim kadarıyla bütün dünya Korona sağolsun aynı durumda. Bu arada orman yangınları, seller, depremler de etrafı kavuruyor. Her şey sanki kıyametin habercisi gibi. Kıyametimiz bu mu acaba? 

Bu yazdıklarımı Bay P. mi yazdırıyor ben mi yazıyorum bilmiyorum. Ben şikayeti sızlanmayı hiç sevmem. Belli olmuyor değil mi? 

Bizim evde arka planda ses olsun diye, izleyen olsun olmasın TV açık durur. İyi mi ediyoruz, kötü mü kararsızım. Televizyonda açık oturumda kavga edenler, sonu gelmeyen tekrarlı programlar, haberlerde de açlıklar, hastalıklar, ölenler, kalanlar... Gerçekten açık olması bizi daha da geriyor mu diye düşünüyorum. Öte yandan kitap oku oku nereye kadar? Resim yap nereye kadar? İnsan oyalanacak bir şey bulamayınca birbirine takıyor, ipler geriliyor.

Bu arada tabi biz 65 üstü grup sohbet edince birbirimizin halinden anlamanın üzerine tabi gazı da veriyoruz. Haberler beni çok rahatsız ediyor. Yaş ayrımcılığı da bir yere kadar diye düşünüp, kendi kendime sinirlenip, kuru gürültü olarak yine sakinliyorum. Aslında sakinlemiyorum ama bastırıyorum herhalde. Yaşını göstermeyen ve hissiyatı genç olan bir sürü tanıdığım var. Tabi bu dışarıda dolaşan hastalığı ilgilendirmiyor ama kısıtlanmak ve bunun yaş yüzünden olduğunun söylenmesi beni çok etkiliyor. İnternet var diyorlar ama ben görmeden, dokunmadan alışverişi sevemedim. İstemiyorum. Ama ne istediğimin bir önemi var mı ki şu noktada? 

Eve kapanmak lafı geçtiği anda aklıma buzdolabı geliyor. Acıkmadan da yer oldum. Arada atıştırmalar.  Sonuçta zaten bozuk olan morale kilo sorunu da ekleniyor. Günleri böyle geçiren ben sabah kahvaltısı artı akşam yemeği desem de gündüz atıştırmalıklarımız ardından en az üç gün bir şey yemeden yaşayabilirim. Yemekle bitmedi tabi şikayetim uykum da sorunlu.

Bay P. ve uykunun ilişkisi bana çok komik geliyor. Yakın geçmişe kadar bana 4 saat uyku yeter derdim. Şimdi 1-2 gece hiç uyumadan geçiyor. Uykusuz geçen gecelerden sonra aşırı hassas, aşırı halsiz, ve aşırı kavgacı oluyorum. Ki bunlar hep ilaçlarımı içtikten sonra olan şeyler. Yani sözüm ona Bay P.'nin dizginlenmiş hali. Bazen de uykuya doyamıyorum.  Mesela dün gece 10.30 da uyudum. Sonra uyandım sabah oldu sandım. Çünkü ziyadesiyle zinde uyandım. Gittim resim yapmaya başladım, saate bakmadım. Epeyce bir zaman sonra saate baktım, 2:15. Sabah olana kadar dön dön dön. Bunu ev halkına bile anlatamıyorum. Bazen koridorda karşılaşıyoruz bana sen ne arıyorsun burada deniyor. Malikanemizin diğer bölümü restorasyonda buraya takıldık, diyorum. Bu arada evimiz malikane değil, normal bir apartman dairesi ben işin gırgırındayım. 

Tabi derdim sadece uyku  da değil. Akşamüstü 5 gibi başlayan yatana kadar süren elektirik çarpması gibi bir hisden de muzdaribim. Bence bu da Bay P.'nin işi. Doktoruma soracağım bakalım. Hiç şikayet etmem demiş miydim(!)?