Yaz takvimlere göre bitti ama geride pastırma yazı gibi günlerde var. Yaşadığımız kestane karası fırtınası ile sonbahar resmi açılışını yapmış oldu. Bahçemizde biriken kuru yapraklar esen rüzgarla oraya buraya savruluyor. Biz daha yazlıktayız.
Benim terapim için İstanbul’a aynı gün gidip dönmeler beni zorluyor. Seyahat sırasında camlar kapalıyken eşimin durmadan sigara içmesi iyi gelmiyor. Hastalıktan zaten etkilenen sesim iyice kısılıyor ve çatallanıyor. Bir yandan şehre dönmeyi dört gözle beklerken bir yandan da kalmak istiyorum. Karasız kalıyorum.
Burada hava soğuk da olsa kalın giyinerek akşama kadar balkonda olmak hoşuma gidiyor. Tabiatı, toprağı, denizi görüp hissedebiliyorum. Hava müsait olursa ormanda yürüyebildiğim kadar yürüyüp, değişen renkleri görüp yaşama şansım var. Tanımadığım için toplamadığım mantarları görüyorum. Normal boyundan küçük ama daha lezzetli olan, toplayıp, pişirdiğimiz orman kestaneleri hoşuma gidiyor.
Ezo'muzu da burada bırakmak zorunda olmamız beni burada kalmaya itiyor. Akşama doğru hava soğumaya başlayınca şömineyi yakarak, alevin ve ateşin doğal dansını seyrederek içtiğimiz şarapların tadı da bambaşka...
Terapilerime kolay gidip gelmek ve terapilerimin sıklığını artırmak için ise şehre dönmeyi istiyorum. Sağlık kontrollerimizin vakti de geldi. Burada inzivaya çekilmiş gibi olduğum için arkadaşlarımı, alışveriş merkezlerini ve hatta şehrin gürültüsünü bile özledim. Sosyal hayata katılabilme arzusu da yine dönüş isteğimi kamçılıyor. Hatta ve hatta İstanbul'a gelenler daha niye dönmediniz diye sitemde bulunduğu için de dönmek vakti geldi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder