Havaalanındaki patlamaları duyunca ilk işim herkesin yaptığı gibi yakınlarımı ve tanıdıklarımı arayıp, sormak oldu. Yeni Türk selamı artık "merhaba" değil, "güvende misin?" veya "geçmiş olsun". Bayram geliyor diye sevinmek yerine eş, dost, ahbap hayatta mı endişesi içinde olmak bir hayli üzücü. Eskiden bayramlarda trafik canavarı vardı. Şimdi trafik canavarına bir de patlamalar eklendi. Keyifli çocukluk anılarımı paylaşmayı isterken bu buruklukla vazgeçtim. Fakat bayram yaklaşıyor ve zaten istenen bizim üzülüp, kutlamalrımızı arka plana atmamız olduğu için buna meydan vermek istemiyorum.
Çocukluğum şen anıları olmasa da bir bayram anımı paylaşacağım.
İstanbul'da yaşadığım ilk bayramı düşündüm. Eşimin yanımızda olmadığı o bayramı çocuklarımla geçirecektim. Onlara bayram için bir şeyler aldım. Kendi alışık olduğum bayramlara göre şeker ve çikolata aldım. Gelen çocuklara vermek üzere para bozdurdum. Arife günü dışarıda işim kalmadığı için evde bir şeyler yaptım. Bayram sabahı kalktım. Kahvaltıyı hazırladım. Çocuklarımı uyandırmaya kıyamadım. Salonuma bir göz attım. Vazomda taze çiçeklerim, kolonyam, iki ayrı şekerlikte çikolata ve lokumum derli toplu misafir kabulune hazırdım. Çocuklarla kahvaltımızı yaptık. Kendi aramızda bayramlaştık, şakalaştık. Çocuklarıma babalarının ve benim ayrı ayrı bayram harçlıklarını verdim. Kulağım kapı zilinde ama bir türlü çalmıyor. Bekledim, bekledim. Akşama kadar bir umutla bekledim. Kapı komşum dahil kimse gelmedi. Çocuklar bana artık beklemememi söylediler. Ben yine de ikinci bayram öğlene kadar bekledim. Öğleden sonra çocuklarla evden çıktık. Asansörle bulunduğumuz kattan aşağı inince blok kapısına asılmış yazı dikkatimi çekti. Yazıda bayramlaşmanın zemin katındaki sığınakta toplu olarak yapılacağı blok yönetimi tarafından bildiriliyordu.Yazıyı okuyup, kapıdan çıkarken kendi kendime " Bayramlar ne hale geldi?" diye söylendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder