Bu konuda yaşadıklarımı zaman zaman çeşitli yazılarımda paylaşmıştım. Terapistimle paylaştığım zaman ortaya şöyle bir durum çıktığını gördüm. Bizim kültürümüzde dışarıdan görülmediği, yatılmadığı zaman hastalık ciddiye alınmıyor. Hastalanan da hasta yerine konulmuyor.
Zaten güç bela uyum sağladığınız "normal" yaşantı şartları içerisinde de ne kadar zorlandığınız düşünülmeden hasta olduğunuz ya unutuluyor yada önemsenmiyor.
Bunu hissettiğim zaman moralim bozuluyor. Moralim bozulunca enerjim tükeniyor. Kımıldamayı bile istemiyorum. Sadece yatmak istiyorum. Yatınca da daha karamsar daha melankolik durumlara girip, ağlama krizleri yaşıyorum. Herşeyi dramatize ediyorum. Bu da hayretle karşılanıp, abartıyorsun, abartma deniyor. Gerçekten abartıyor muyum diye kendimi sorguluyorum. Fakat yaşadıklarımı dile getirmediğim zaman kale alınmıyorum. Abartmıyorum! Sadece gerçeklerimi paylaşmaya çalışıyorum.
Terapistimden duyduklarım arasında hastalara verilen ve kırıcı olan farklı tepkiler;
"Herşeyi yapabiliyorsun da bunu mu yapamıyorsun.
Rol yapıyorsun.
Nazın bize geçiyor tabi.
Her zamanki gibi abartıyorsun, yok birşeyin.
Gayret edersen yaparsın."
Neden yapılamadığının anlaşılmaması....yapma isteğimizin sorgulanması....kim başkasına muhtaç olmayı, geride kalmayı ister ki?
Yaşadığımız ve ayakta durabildiğimiz sürece hayat istekler, meşguliyetler ve mecburiyetler olarak devam ediyor. Bütün bunları yaşarken çektiklerimizin ͞gerçek mi, abartı mı olduğu konusunda tartışmaya gerek yok. Yaşayan bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder