6 Nisan 2016 Çarşamba

Hastronomi seyahati

Bir yere gideceğim zaman nedensiz ve saçma bir heyecan içinde olurum. Sanki uçağı yada otobüsü kendim kullanacağım... Bu haleti ruhiye içinde giyeceklerimi akşamdan hazırladım. Biraz kitap okuduktan sonra yattım ama uyuyamadım.  Sabah kalktım. Hazırlandım. Kızım almaya geldi. Sakin bir uçak yolculuğundan sonra  Antalya’ya ulaştık. 

Bizi eşim ve eniştemiz karşıladı. Eşim kardeşi ameliyat olacağı için daha önceden gitmişti. Hastahaneye geçmeden kahvaltı yapabileceğimiz bir börekçiye gittik. Eskiye dayanan bu “Börekçi Tevfik”  beze dediğimiz hamur topaklarını oklavasız  havada çevire çevire açıyor. Belirli bir büyüklüğe gelince iç koyup, pişirip, servis yapıyor. Tadını Antep’te yediğimiz katmere benzettim. Kahvaltı ardından hastaneye geçtik. Allah’a şükür hastamız iyi. Yalnız zor dayanılası ağrıları var. Ameliyat sonrası olan normal ağrılarmış. Ara ara dışarı çıktık. Öğleden sonra  görümcemin torunları okuldan çıkıp, geldiler. Onları da görmüş olduk. Bir ara hastanın başında bir kişi bırakarak kalan aile bireyleri hep beraber meşhur tandırcıya gittik. Tekrar hastaneye giderek biraz daha oturduktan sonra vedalaşarak havaalanına doğru yola koyulduk. Eşim de bizimle beraber döndü.

Giderken arabanın camından gördüğüm kadarıyla Antalya da İstanbul gibi şantiye alanına dönmüş. Her taraf delik deşik. Uçak saati yaklaşırken  birinci rötar bildirildi. Onu beklerken de ikinci rötarı gördük. Eşim ve kızımla sohbet ederken, kitap okurken vakit geçti.

Uçakta  bir güne neler sığabildiğini konuştuk. O gün aile hattımızdan gelen mesajlardan alıntı yaparak hasta ziyareti ve yemek faslı içeren günümüze hastronomi seyahati adını verdik. Uçakta  birkaç bebecik vardı. Uçaktan hoşlanmadıklarını uçuş boyunca ağlayarak belli ettiler. Etkilenmemek elde değil. İnince, canım kızımız arabasıyla bizi evimize bıraktı.

Arabadan indiğim zaman sendelediğimi, dengemi  ayarlayamadığımı fark ettim. Bugünkü program istihap haddimi aşmış. Astral seyahate çıkmış gibi vücudumu unutmuşum.



Ayaklarımın şişmesi, uykusuzluk, yorgunluk fena çarpsa da bunlar bildiğim ve beklediğim şeyler olduğu için kendimi yatağa bırakırken  “Zaten biliyordun bir eksik iki fazla ne fark eder” diye söylendim. 


Ertesi günü dinlenerek ufak bir lale devrinde geçirmeye karar verdim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder