17 Haziran 2016 Cuma

Parkinson titremekten ibaret değil!

Sabahın sessizliğini dinlerken yine anılarıma daldım. Bugünden kaçış araları diye yorumladığım bu dalışlar bana ne veriyor bilmiyorum. Düşünürken rahmetli annemin bir zamanlar anlattığı “Neydim? Noldum? Nolucam?” hikayesi geldi aklıma. Buradan yola çıkarak hastalandıktan sonra hayatımın dünü ve bugününü düşündüm.


Tanı konulduğu zaman mevcut olan hareketlerde yavaşlama ve titreme gibi şikayetlerim bütün çabalamalarıma rağmen bir miktar daha arttı. Tedavim sayesinde buna biraz  diyebiliyorum çok şükür. Düşmelerim vardı, artık yok. Bazen kramplarım oluyor. Uykuya dalmadan önce bütün vücudumu pire ısırıyor gibi rahatsız edici bir his oluşuyor. Sol elim daha bir yavaş, daha bir güçsüz iken şimdi bir de üstüne sol el parmaklarımı zor ve yavaş açıp kapayabilmeye başladım. Orta parmağımı açıp, kaparken kolumdan dirseğe kadar kamaşır gibi bir acı oluyor. Aynı acıyı kolumu büküp açarken de hissediyorum. Parmaklarımda ara ara kasılmalar oluyor. Nefesim  yetmiyor. Ciğerlerim tam çalışmıyormuş gibi geliyor. Öyle olmadığını biliyorum ama böyle hissediyorum. Bir de bunlar azmış gibi ayak bileklerimin şişip, soba borusu gibi olması cabası.

Ailemin  dışında kalabalıklarda bulunmayı sevmiyorum. Yanımda birinin benimle ilgilenmesi gerekiyor. Otururken rahat edemiyorum. Kasılmaktan sırtım ağrıyor. 

Beni çok rahatsız eden bir başka şey de değiştiremediğim, giderek artan memnuniyetsizlik ifadesi taşıyan yüz ifadem.

Hafızam, dikkatim, konsantrasyonum terapistimin hedefe yönelik çalıştırmalarıyla korunmaya  çalışılıyor. Mevcut durum değerlendiriliyor zayıflayan taraf hedeflenerek çalışılıyor.

Tanı tarihimden bu yana bir hayli zaman geçmesine rağmen çayımı, çorbamı içebiliyorum ama ağız tadım kalmadı. Ömrüm boyunca “ben bunu yemem” dediğim hiç olmamıştır. Fakat artık sevdiğim şeyleri de sevmez oldum. Yemek yerken de usulüne uygun yemek beni zorluyor. Elimden çatal-bıçak, bardak istemsiz kas hareketiyle birden düşecek gibi geliyor. Ben de ya yemek çabuk bitsin diye hızlı yiyorum veya yemeği yarım bırakıyorum. İkisi de beni ziyadesiyle sıkıyor. Bulunduğum ortama uyum zorluğu çektiğimi görüyor ve hissediyorum. Bir zamanlar şık ve zarif olmaya özen gösteren ben gayri-ihtiyari “neydim,  noldum?”diyorum.

İşin duygusal boyutu da küçümseniyor gibime geliyor. İnsan elindeki özgürlükleri yavaş yavaş yitirirken alışır gibi mi geliyor acaba dışarıdan bakana? Öyle değil! Olaylar karşısında daha hassas daha kırılganım. Kendimi kontrol edemiyorum. Öfke patlamaları yaşıyorum. Toparlanmam daha zor oluyor ve daha fazla zaman gerektiriyor.

Açıkçası  giydiğim rahatsız, yediğim tatsız, hareketlerim uyumsuz... Doktoruma sığınma zamanım geldi galiba derken bugün doktor randevum var...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder